“Sevmeyi bilmiyorsan kullanma o iki kelimeyi. Yani ne sen kirlet ağzını o sözle. Ne de o söz ağlasın kimin eline düştüm diye…”
Özdemir Asaf
Bekle diyorlar, sabret, az kaldı, her gecenin sabahı var bu da geçer…. Kaç yıl daha beklemek gerek bilemiyorum ki. “Bekle” kelimesinin içine kaç yıl hapsoldu, kaç hayal kırıklığı ne kadar gözyaşı girdi bilen var mı? Beklerken zamanın hiç akmadığından, her bir saniyenin bir ömre bedel olduğundan, zamanın umutları hunharca namlunun ucundaki süngüyle delik deşik ettiğinden… Ne de kolay söylemek “çabuk pes ediyorsun” diyebilmek… Bilmiyorlar mı? Beklerken insanın içinde güzel olan ne varsa bitip tükendiğini, yere düşen kristal parçası gibi tuzla buz olduğunu. Geriye paramparça olmuş bir insan ve duygu parçalarının kaldığını. Hem niye beklemeli ki insan? Olan zaten var, yoksa beklense de gelmez. O yüzden beklememeli, durmamalı… Koşmalı, hem de olağan gücü ile koşmalı. Hem beklemek neyi değiştirir ki? İnsan; ya öne doğru koşmalı ya da geriye dönmeli ama sabit durmak var ya işte o ölüm..!