Son mesaj - Gönderen: Editör - Çarşamba, 01 Şubat 2017 09:01
Bazı insanlar alçak gönüllüdür, bazıları da alçak olmaya gönüllüdür...
Köşe Yazıları

Köşe YazılarıMEHMET SERİ DOĞRUSosyal Hayatın Eğitim Kurumları: Camilerimiz [ Arama ]

Sosyal Hayatın Eğitim Kurumları: Camilerimiz
Başlık Sosyal Hayatın Eğitim Kurumları: Camilerimiz
Tarih 03.10.2016
Gönderen Editör

 

Sosyal Hayatın Eğitim Kurumları: Camilerimiz

 

Bilindiği üzere her yıl 1-7 Ekim tarihleri arası, ülkemizde “Camiler ve Din Görevlileri Haftası” olarak farklı temalar ışığında kutlanmaktadır. Yine bu yıl da 'Cami ve Kitap' ana teması etrafında çeşitli etkinliklerle kutlanacak olan haftanın camiyi milletin kalbine taşımak için çeyrek asırdır toplumla beraber idrak edilmektedir.

Bu hafta kapsamında camilerin bakım ve onarımlarının yapılmasının yanı sıra, entelektüel açıdan üstlendikleri misyon gereği birçok açıdan gündeme gelirler. Aslında bir yıl süresine varlıklarıyla İslam toplumlarının hayat merkezi haline gelmesi gereken mescit ve camilerin, bu şekilde sınırlı bir zaman diliminde gündeme gelmesi hayatımızdaki önceliklerin nasıl bir tarzda ters yüz olduğunu göstermesi açısından oldukça dikkat çekicidir. Bu sebepledir ki bu haftanın asıl gayesi, modern hayat ölçülerinin hayatın her alanını istilaya maruz kıldığı günümüzde hayatın kıyısında köşesinde kalmış camiyi hayatın merkezine taşımak, şehirlerin kalabalığında boğulmuş camileri merkeze taşımaktır. Bu haftanın gayesi caminin aynı zamanda bilgi, birlik, sevgi ve muhabbet mekânı olduğunu millete duyurmaktır. Sadece namazgâh(namaz kılınan yer) olarak görülen camilere, tıpkı Mescid-i Nebevi’ de olduğu gibi asıl/asil ruhunu yeniden kazandırmaktır.

Bir araya gelip ibadet etme geleneği insanlıkla yaşıt bir gelenektir. Nitekim ilk insan ve ilk peygamber Hz. Adem’den bu yana farklı inanışlara sahip insanlar bir araya gelmek üzere yapılar inşa etmişlerdir. Kur’an’ın bildirdiği gibi, bu amaçla yeryüzünde inşa edilen ilk yer de “Mescid-i Haram” dediğimiz “Kâbe’dir.” İbrahim (as)dan bu yana bütün peygamberler bu yeri kutsal saymış, onu ziyaret etmeye, tavaf etmeye ve orada ibadet etmeye önem vermişlerdir. Kâbe’nin putlarla dolu olduğu cahiliye döneminde bile Hz. Peygamber(s) Kâbe’min bu yönüne önem vermiştir.

Medine döneminde ise, hicretten hemen sonra Hz. Peygamberin ilk yaptığı şey, kendi meskeninden önce bir mescit inşa etmek olmuştur. Çünkü onun hicretiyle Yesrib Medine, (yani şehir) haline gelmiş; fonksiyonu itibariyle “Şehrin Kalbi” hükmündeki mescit, onun gelişiyle yeni vatanında yerini almıştı. Çünkü Hz. Peygamber çok iyi biliyordu ki mescidi olmayan bir şehrin kalbi de olmazdı. Bu hakikat sonraki asırlarda Osmanlı şehir mimarisinde de kendini göstermiş; camilerin etrafı, şifa bulmak isteyenler için Şifahaneler; karnını doyurmak için, aşevleri; ihtiyacını karşılamak için Sadak taşları ile birlikte inşa edilmiştir.  

Camilerin, toplumun hayatından uzaklaşması, camilerin sadece ibadet yerleri olarak telakki edilmesiyle başlanmıştır. Buna göre cemaat, ezan vakti bir araya gelir, vakit namazı eda edilir, namazdan sonra hoca camiye kilit vurarak bir sonraki vakit için evinin yolunu tutar. Camide bir süre dinlenmek, bir şeyler okumak, birkaç kişi bir araya gelip ilmi müzakerelerde bulunmak bir süre sonra yadırganır hale gelince, mescidin yerini kahvehaneler, internet kafeler veya her türlü oyun ve oyalanma araçlarının yer aldığı başka kurumlar işgal etmiş oldu. Diğer taraftan İmamlık görevi,  bir meslek olarak telakki edilmeye başlanınca doğal olarak camiler de bir mesleğin icra edildiği mekânlar haline gelmiş oldu.

Bugün, muzdarip olduğumuz bütün manevi hastalıklarımız,  tefrika ve parçalanmışlıklarımız, camilerin asıl misyonunu kaybetmesinin ardından daha da belirgin hale gelmiştir. Bugün maaledef, camiler, yol boyunda veya şehrin bir köşesinde bir süre uğranan yerler haline gelmiştir. Oysaki asr-ı saadette bugün rehber edindiğimiz, birçok şahsiyet, cami merkezli bir eğitimin öğrencisi olarak yetişmişlerdir. Hz. Mus’ab, Zeyd, Ali ve başka bütün ashab cami merkezli bir eğitimin öğrencileridirler.  Onlar camide öğrendi, orada okudu ve oradan çıkarak evreni fethetmeye çıktılar. Onlar camide dönüştüler ve kıtaları dönüştürdüler.

Bugün “büyük” olana dair tek tasavvurumuz, büyük yapılar inşa etmek şeklinde gerçekleşmektedir ne yazık ki. Büyük köprüler, yollar, binalar camiler vb. inşa ediyoruz. Ama “Büyük insan” yetişmiyor bizde artık eskisi gibi. Çünkü medeniyete dair tasavvurumuzu madde işgal etmiş durumda. Bilgiden, hikmetten, hakikatten, kitaptan ve okumaktan uzaklaştık. Büyük şair Nuri PAKDİL’in ifade ettiği gibi: “Okumadığın gün karanlıktasın.” Millet olarak gösterişli evlerde olsak dahi karanlıkta olduğumuzun farkına varmamız gerekiyor. Bu karanlık dehlizlerden kurtulmanın bir yolu cami merkezli bir ahlak ve eğitim sisteminden geçmektedir. İlk emri “Oku” olan bir ümmetin, okumayan bireyleri olarak camilerde geçmişte olduğu gibi ders halkaları oluşturmamız gerekiyor. Her camide bir kütüphane olmalı. Camiye gelen öğrencilerimiz derslerini orada yapabilmeli; cami ve kitabı yeniden buluşturmalıyız. Camileri yeniden ilimle, irfanla, hikmetle, kitapla buluşturmalıyız. Şahıs merkezli değil, hakikat merkezli okumaların peşinde olmalıyız. İnsan kâinat ve medeniyet merkezli okumaların peşinde olmalıyız.

 

 

 

Oyu Puanı: 2 - Ortalama: 5

Yorum Gönder Değerlendir
Yorumlar

Bilgiler
Burda 1175 Yazı Kayıtlı
Enfazla Bakılan: ESKİ SAMSAT’I ÖZLÜYORUM
Enfazla Değerlendirilen: FAHREDDİN AKTAŞ HAKK’A YÜRÜDÜ

Köşe Yazıları Bölgesini Gezen: 4 (0 Kayıtlı Üye 4 Ziyaretçi ve 0 Bilinmeyen Üye)
Görünen üyeler:


 
Samsat Haber @ Fahrettin ÇELİK

MKPortal ©2003-2008 mkportal.it

Haber Siteleri