Son mesaj - Gönderen: Editör - Çarşamba, 01 Şubat 2017 09:01
Bazı insanlar alçak gönüllüdür, bazıları da alçak olmaya gönüllüdür...
Köşe Yazıları

Köşe YazılarıZiya AKTAŞMİLLİYETÇİLİK MUHABBETİ [ Arama ]

MİLLİYETÇİLİK MUHABBETİ
Başlık MİLLİYETÇİLİK MUHABBETİ
Tarih 22.02.2013
Gönderen Editör

 

MİLLİYETÇİLİK MUHABBETİ

 

 

            Sayın Başbakan’ın partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada sarf ettiği sözlerin yankısı tüm hızı ile sürmektedir. Yapılan konuşmada Başbakan, milliyetçilik bağlamında konuyu ele alarak, “Milliyetçilik konusunda bizim üç kırmızı çizgimiz olup, bununla ilişkili etnik milliyetçiliğe karşıyız… Bölgesel milliyetçiliğe karşıyız… Dinsel milliyetçiliğe karşıyız… Dolaysıyla bu tür milliyetçilikleri ayaklarımızın altına alıyoruz, tüm milliyetçilikleri ayaklarımızın altına alıyoruz.”diyerek tartışmaların önünü açmıştı.

 

            Başbakan bu tür bir konuşma yapar da muhalefet susar mı? Tabiî ki hayır. Ana muhalefet partisi ve muhalefetin diğer partisi MHP mal bulmuş mağribi gibi konunun üstüne hemen atıldılar. Her birisi konuyu bir ucundan tutarak zehir zemberek açıklamalarda bulundular. Kılıçdaroğlu Başbakanı kastederek, “Sen kim oluyorsun, bu yetkiyi sana kim verdi? Yüreğin yetiyorsa, git Rize de aynı konuşmayı yap.” demek suretiyle tartışmaları alevlendirirken,  MHP Genel Başkanı ise hükümet cenahını Yunanlılara benzetecek kadar işi çığırından çıkartmış bulunuyor.

 

            Konuyu bağlamından koparıp Başbakan’ın sarf ettiği sözlerin arasından “Tüm milliyetçilikleri ayaklarımızın altına alıyoruz.” cümlesini çekip aldığımızda, bunun olumsuz bir çağrışım uyandırdığı ve rahatsız edici olduğu belki söylenebilir. Aslına bakılırsa, ‘milliyetçilik’ olumlu çağrışımlar uyandıran bir kavramdır. Vatanını, milletini, mensup olunan halkı sevmek, milletin ilerleyip gelişmesi ve çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkması için çalışıp çabalamanın adıdır milliyetçilik. Bu şekilde olumlu anlamlar içeren bir kavrama kim niye karşı çıksın, bunda kimin ne çıkarı olabilir ki? Böyle bir çıkışın tutarlı bir mantığının olamayacağı aşikârdır. 

 

            Öte yandan olumsuz anlamda milliyetçilik; bir ırkın, etnisitenin üstünlük görüşüne dayandığından insanlığa yıkım ve felaketten başka bir şey getirmemiştir. Bu görüşten hareketle bir gruba üstün ırk, diğer toplum gruplarını ötekileştirip onlara ikinci sınıf muamelesi yapıldığından, bu anlayış ancak kutuplaştırma ve toplumu bölmek dışında bir amaca hizmet etmemiştir. Dolayısıyla toplumu bölen, ayrıştıran ve toplumda kutuplaşmaya yol açan, ırkçı ve faşizan bir görüşün ürünü sayılan böyle bir milliyetçilik anlayışına karşı çıkmak en başta insanlığın gereğidir. Zaten demokrasiye ve halkların eşitliğine az çok inanan herkesin yapması gereken de budur.  

 

            Geçmişte tek parti döneminde uygulanan asimilasyon ve toplumu tek tipleştirme politikalarının ülkeyi nerelere sürüklediği ayan beyan ortadadır. Bu dönemde Kürtlere reva görülen muameleler ve yapılan işkencelerin sonucu olarak toplumu bir arada tutan bağlar gevşemiş ve toplum derin bir güvensizlik girdabına sürüklenmiştir. Aslında bugün Ergenekon Terör Örgütünün yaptığı da bundan başka bir şey değildir. Geçmişte tek parti rejiminin yaptıkları ile bugün derin devletin yaptıkları arasında mahiyet itibariyle hiçbir fark yok. İkisinin de yaptığı toplum katmanları arasında güvensizlik tohumları ekmek ve toplumu bölüp parçalamaktır.  

 

            Asıl konumuza dönecek olursak, detayına girince Başbakan’ın konuşmasında menfi manadaki milliyetçiliğin kast edildiği anlamını çıkarmak çok da zor değildir. Zaten en başta karşı olunan milliyetçilik türleri sayılarak; etnik, bölgesel ve dinsel şeklinde çerçevesi çizildikten sonra, “her türlü milliyetçilikleri ayaklarımızın altına alıyoruz.” denilmiştir. Burada yukarıdaki olumsuz anlamdaki üç tür milliyetçiliğin kast edildiğini bilmemek için ya art niyetli ya da anlama özürlü olmak gerekir.

 

            Oysa Türkiye çok hassas ve kritik bir süreçten geçerken bu tür kısır tartışmalardan sakınmak herkes için bir zorunluluktur. Bu tartışmalar hiç kimseye bir fayda sağlamadığı gibi ülkeye de çok şey kaybettirir. Bilindiği gibi terörün bitirilmesi ve kanın durması için toplumda güçlü bir irade ortaya çıkmış ve taraflar her türlü riski göze alarak elini taşın altına sokmuşlardır. Bu bağlamda  ‘İmralı Süreci’ çerçevesinde devletin ilgili kurumları ile İmralı arasında görüşmeler periyodik olarak sürdürülmektedir.

 

            Sorunun çözümü işin tüm şartlar müsait ve bu konudaki görüşmeler de olumlu yönde seyrederken sürece zarar verecek provokatif girişimlerden kaçınmak hayati derecede önem arz etmektedir. Bu hassas dönemde tüm kurum ve kuruluşların, özellikle de siyasetçilerin sorumluluk duygusuyla hareket etmelerinde hem kendileri hem de ülkemiz açısından sayılamayacak faydalar vardır. Ülke için hayırlı sonuçlar doğurmaya gebe böyle bir sürece katkı vermeyen, hele hele ateşe odun taşıyanları ne millet ne de tarih asla affetmeyecektir.

 

            Sağduyunun hâkim olması ve herkesin sorumluluk bilinciyle hareket etmesi dileği ile…

 

Oyu Puanı: 14 - Ortalama: 5

Yorum Gönder Değerlendir
Yorumlar

Bilgiler
Burda 1175 Yazı Kayıtlı
Enfazla Bakılan: ESKİ SAMSAT’I ÖZLÜYORUM
Enfazla Değerlendirilen: FAHREDDİN AKTAŞ HAKK’A YÜRÜDÜ

Köşe Yazıları Bölgesini Gezen: 30 (0 Kayıtlı Üye 30 Ziyaretçi ve 0 Bilinmeyen Üye)
Görünen üyeler:


 
Samsat Haber @ Fahrettin ÇELİK

MKPortal ©2003-2008 mkportal.it

Haber Siteleri