Son mesaj - Gönderen: Editör - Çarşamba, 01 Şubat 2017 09:01
Bazı insanlar alçak gönüllüdür, bazıları da alçak olmaya gönüllüdür...
Köşe Yazıları

Köşe YazılarıZiya AKTAŞOLDUĞU GİBİ GÖRÜNMEK [ Arama ]

OLDUĞU GİBİ GÖRÜNMEK
Başlık OLDUĞU GİBİ GÖRÜNMEK
Tarih 08.01.2013
Gönderen Editör

 

OLDUĞU GİBİ GÖRÜNMEK

            Günümüzde insanlık, teknolojik gelişme ve maddi ilerleme konusunda büyük mesafe alırken, manevi ve ahlaki değerlerse aynı dönem itibariyle hızlı bir aşınma sürecine girmiş bulunuyor. Sonuç olarak toplumda güven duygusu yerle bir olmuş, insanlar adeta birbirinin kurdu haline gelmişlerdir. İnsanlığın kıblesi maddiyata yönelince, doğal olarak samimiyet ve dürüstlüğün temeli olan manevi değerlerin toplumdan tecrit edilmesi kaçınılmaz bir sonuç olarak tezahür etmiş bulunmaktadır.

            Toplumların sağlam bünyeye kavuşmaları ve hayatiyetlerini uzun süreye yaymaları toplum bireyi insanların dürüst, samimi; yani olduğu gibi görünmeleri ile çok yakından alakalıdır. Bir toplumda insanlar birbirinin yüzüne gülerken, arkadan kuyular kazılıyorsa, o toplumda güven duygusunun tesis edilmesi, dirlik düzenin sağlanması ve insanların birbirine karşı iyi duygular beslemesi nasıl mümkün olabilir ki? Bu tür toplumlarda böyle bir beklenti hiçbir zaman hayalden öteye geçemez.

            Modernizm ve sonrasındaki post-modernizmin insanlığı önüne katıp sürüklemesinin sonucu olarak toplumlarda güven duygusu öyle bir sarsılmış ki, en yakın ve samimi kişiler arasında bile şüphecilik ve pinpirikli yaklaşım adeta karakterin bir parçası haline gelmiş; yeri gelince en güvenilen kişilerden bile darbe yemek artık olağan karşılanmaya başlanmıştır. İnsanlar yüze gülüp, görünüşte samimi pozlar verdiğinden; görünüşe aldanıp adım atıldığında insanların kendileri için kazılan kuyuya düşmeleri işten bile değildir. Dolayısıyla bu şekilde dost kazığı yiyen insanların güveni iyice azalmakta, bu durum toplumu bir arada tutan bireyler arasındaki bağların gevşemesine, neticede toplumun çözülmesine zemin hazırlamaktadır.

            Seküler düşünce yapısının toplumları etkisine almasıyla günümüz insanı, maddiyatı her şeyin önüne koymakta, dolayısıyla tüm değer yargıları da buna göre şekillenmektedir. Öyle ki, modernitenin çarkından geçen insanın çıkarı için yapmayacağı şey yoktur. Bu cümleden olarak, çıkarcı insanlar, çıkarı ile çelişmesi halinde, en ufak bir vicdan sızısı duymadan; insanlığın yüce değerlerini, güneşin doğup battığı her yere taşımaktan başka bir gayesi olmayan ve insanlığa hizmeti her şeyin üstünde tutan diğerkam insanları bile karalamakta ve onlara iftira atmakta bir beis görmemektedirler.

            Geriye dönüp baktığımızda tarihte dine en büyük zararı, İslamiyet’in azılı düşmanları Ebû Cehil, Ebû Leheb, Ukbe Bin Ebû Muayt veya Ümeyye İbn-i Halef değil; Müslümanların safında görünen münafıkların başı Abdullah İbn-i Übey İbn-i Selül ve benzerlerinin verdiğini görmekteyiz.

            Bilindiği üzere aleni düşmana karşı tedbir almak çok da zor değildir; çünkü bunların kimler olduğu ve niyetleri açıkça bilindiğinden, bunlara karşı mücadele etmek daha kolaydır. Asıl zor olan dost görünüp de düşmanca emeller besleyen sinsi kişilere karşı taktik geliştirmektir. Şöyle bir fikir jimnastiği yapıldığında, toplumları yıkıma götüren, insanlar arasındaki güven duygusunu yok eden en belirgin vasfın münafıklık, yani olduğu gibi görünmemek ve riyakârlık olduğu kolaylıkla teslim edilecektir.

            Münafıklık ve riyakârlık toplumların içini kemiren ve onları yokluğa mahkûm eden ölümcül bir virüstür. Çünkü bu vasfı taşıyan kişiler dost göründüklerinden bunlara her türlü mahrem bilgi verilmekte ve bunlar her sırra vakıf olmaktadırlar. İyi niyeti suistimal etmek suretiyle elde edilen bu bilgiler günü gelince, bunları elde edenler tarafından aleyhte kullanılması ile toplumda güven duygusu yerle bir olmakta, böylece toplumları yıkıma götüren süreç başlamış olmaktadır.

            Hak mücadelesi veren insanların, aralarına sızmış olan art niyetli ve münafık tipleri teşhis edip fitne ve fesat yuvalarını dağıtmaları; girdikleri yolda engelsiz yürümeleri ve sürdürdükleri mücadeleden zaferle ayrılmalarının yegâne yolu olarak görünüyor.  Aksi takdirde çıkılan yolda zaman zaman sürçmek ve icabında mücadeleden yenik ayrılmak kaçınılmaz olacaktır. 

            Mevlana’nın dediği gibi insan ya olduğu gibi görünmeli veya göründüğü gibi olmalıdır. Bu, insanlığın da İslamiyet’in de bir gereğidir. Aksi halde şeytanın avanesine dâhil olup, hak ve hakikate karşı yürütülen sinsi mücadelede şeytanla omuz omuza vererek şer cephesinde yer almış olunur ki, bunun dünyada da ukbada da vebali çok ağırdır ve bunun altından kalkmak çok zor bir iştir.

Ziya AKTAŞ

 

Oyu Puanı: 13 - Ortalama: 4.85

Yorum Gönder Değerlendir
Yorumlar

Bilgiler
Burda 1175 Yazı Kayıtlı
Enfazla Bakılan: ESKİ SAMSAT’I ÖZLÜYORUM
Enfazla Değerlendirilen: FAHREDDİN AKTAŞ HAKK’A YÜRÜDÜ

Köşe Yazıları Bölgesini Gezen: 2 (0 Kayıtlı Üye 2 Ziyaretçi ve 0 Bilinmeyen Üye)
Görünen üyeler:


 
Samsat Haber @ Fahrettin ÇELİK

MKPortal ©2003-2008 mkportal.it

Haber Siteleri