Adıyaman dünyanın en büyük tarihi değerlerini topraklarında barındıran ve birçok medeniyete ev sahipliği yapmış bir ildir.
İnanç turizmiyle meşhur bir memlekettir.
Anlatmakla bitmez, buraya atanan kişiler korka korka gelirler ve sonrasında bu memleketten asla gitmek istemezler, işte öyle bir memleket…
Daha Adıyaman işlenilmemiş ve DNA’sı bozulmamış bir memlekettir.
Lakin gel gör ki, ne turist ne de ülkenin vatandaşları bu topraklardaki zenginliği yeterince keşfetmemiştir.
Buradaki en büyük eksikliği başkasında aramamıza gerek yok, sorun tamamen bizde.
Sorun tamamen yöneticilerde ve sivil toplum kuruluşunda!
Neden soracak olursanız?
Herkes temsil ettiği sivil toplum kuruluşunun dışarıdaki yöneticilerini Adıyaman’a davet etse, bu memleketteki tarihi dokuları ve güzellikleri tanıtsa ne kadar güzel olur değil mi?
Sorun tamamen bizde, buna sayısı 500 aşan sivil toplum kuruluşları da dahil ve Adıyaman’ın bütün yöneticileri de dahildir.
Bizler yeterince şeffaf olamıyoruz, her şeyde olduğu gibi tarihi değerlere sahip çıkamıyoruz.
İnançlara ve bu topraklar üzerinde hüküm sürmüş insanların mezarlarına saygı duymuyoruz.
Nemrut’un bile mezarında kemikleri sızlıyordur ilgisizlikten ve kimsesizlikten.
Bu insanların yattığı yerlerde bilin ki kemikleri sızlıyor, böyle bir neslin onların yattığı yerlere nasıl sahip çıktığını görmelerini istemezdim!
Adıyaman Türbelerle tanınan bir memleket, ama türbeler insanların geride bıraktığı atıklardan, vesaire geçilmiyor.
Bu memlekette ne inanca, ne türbelere, nede değerlere saygı duyuluyor.
Değerlere, inançlara saygı duyulsaydı, bir kilisenin tadilatı aylarca uzatılmazdı.
Temeli atılan çan tekrar yıkılmazdı.
Daha insanlara saygı duyulmuyor, çevreye ve doğaya saygı duyulmasını asla bekleyemezsiniz bu insanlardan.