Son mesaj - Gönderen: Editör - Çarşamba, 01 Şubat 2017 09:01
Bazı insanlar alçak gönüllüdür, bazıları da alçak olmaya gönüllüdür...
Köşe Yazıları

Köşe YazılarıFahrettin ÇELİKDİL BİLİNCİ... [ Arama ]

DİL BİLİNCİ...
Başlık DİL BİLİNCİ...
Tarih 28.03.2012
Gönderen Editör

Fahrettin ÇELİK

Dil Bilinci...

 

Dil, duygu, düşünce ve güdüleri, doğrudan ya da dolaylı olarak aktaran anlatım aracıdır. Karşımızdakine jest ve mimikler, yazıyla veya konuşarak düşüncelerimizi aktarmamız mümkün. Bunların her biri dilin farklı bildirim şekilleridir.

 

Hayvanlar ve bitkilerde de kendini ifade etme şekilleri var. Hayvanlar da tıpkı insanlar gibi sesler çıkararak acıktığını, susadığını, hastalandığını ifade ederler. Bitkiler ise sarararak hasta olduğunu, yaprakları dökülerek susadığını belirtirler.

 

Ancak, ele almak istediğim konu, insanların sesler çıkararak kendini ifade etmeye çalıştıkları dildir.

 

Dil, toplumun temel mihenk taşlarından biridir. İletişimi sağlayan en önemli araçtır. Bu nedenle dilin doğru kullanılması, belli kurallar çerçevesinde kullanılması, milli olması kaçınılmazdır. Yoksa ortaya garip şeylerin çıkması da kaçınılmazdır.

 

Çağımızda zaman içerisinde güçlenen ve dünya dilleri diye adlandırılan diller konuşulmaktaysa da aslında dil, insanın hangi millete mensup olduğunu yansıtan en kestirme ve belirgin özelliğidir.

 

Çoğu zaman kimin hangi milletten olduğunu ancak konuşunca anlarız. Türkçe konuşunca Türk, Almanca konuşunca Alman, Arapça konuşunca Arap olduğunu anlarız. Hatta dil öyle bir şey ki, insanlar konuştukları dillerle anılırlar.

 

Dildeki başıboşluk “her telden çalmak” olur ve anlaşılması zorlaşır. Kimisi Arapçadan, kimisi İngilizceden, kimisi Fransızcadan yeni yeni kelimeler kullanırsa ortaya anlaşılmaz bir kelime kirliliği çıkar.

 

Tıpkı günümüzde olduğu gibi. O kadar yabancı kelime sızdı ki dilimize ortada Türkçe diye bir şey kalmadı. Öz Türkçeyi kullanmak bile geri kalmışlığın, demodeliğin, bilgisizliğin belirtileri sayılmaya başlandı.

 

Bir yazar yazılarında ne kadar çok anlaşılmayan, ithal kelime kullanabiliyorsa iyi yazar, konuşan ne kadar yabancı kelime kullanabiliyorsa bilgili, aydın sayılmaya başlandı.

 

Kültür emperyalizmine karşı en güçlü araçlardan biri olan dilin içindeki yabancı kavramlar yerine Türkçeye uygun kavramlar bulunması dilimizin geliştirilmesi için gereklidir.

 

Atatürk de dilin toplumsal yaşamdaki işlevini vurgulamak amacıyla: “Dilin millî ve zengin olması, millî duygunun gelişmesinde başlıca etkendir.”, “Türk dili, Türk milleti için kutsal hazinedir.”, “Ülkesini ve istiklalini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmalıdır.” demiştir.

 

Bölgeler arası ağız farklılıkları olması, bir anlamda doğal karşılanabilir. Yöresel dillerin halk arasında konuşulması tabiidir. Ancak ülkede kullanılan ana dilin korunması, öğrenilmesi, bilinmesi esastır. Adıyaman ağzı, Urfa ağzı, Karadeniz ağzı zaman içerisinde oluşmuşlardır. Ancak, kitap Türkçesinin en azından yazı dilinde kullanılması, kitle iletişim araçlarında tercih edilmesi dilin yaşatılması adına bir zorunluluktur.

 

Dilin zenginliği, onu kullanan toplumun ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel bakımdan zenginliği ile paraleldir.

 

Günümüzde çok hızlı bir şekilde yeni icatlar ortaya çıkmaktadır. Yeni icat edilen bir ürüne, icat edilen ülkedeki dile uygun bir isim verilmesi gayet doğaldır ve bütün dünya bunu kullanma durumundadır.

 

Halk arasına yerleşen bu isim, sonradan değiştirilmeye kalkışılsa bile kabul görmeyecektir. Kullandığımız “faks” makinesine Türk Dil Kurumunca “belgegeçer” adı verildi. Ancak bu terimi resmi kurumlar bile kullanmaz. Çünkü toplumda kabul gören, alışılan ‘faks’ kelimesidir ve öyle devam eder.

 

Hatta öyle -sözüm ona- bazı düzenlemeler yapılıyor ki, komik durumlar bile ortaya çıkıyor. Türk Dil Kurumunca “asansör” kelimesi yerine “sunucu” öneriliyor. Yani sunucuya binmek ile asansöre binmek çok faklı şeyler olarak anlaşılır.

 

Ya da “taksi” kelimesi yerine “göçüm” terimini koyarsanız yine ortaya anlaşılmaz veya garip anlamlar çıkıyor. Türk Dil Kurumu tarafından tespit edilen “göçüm” olmasına karşın, halk arasında kabul görülen “taksi”dir.

 

O halde, dilin zenginleştirilmesinden önce siyasal, sosyal ve ekonomik zenginlik gerekiyor. Asansörü ilk biz yapsaydık adına “sunucu” koyabilirdik. Ya da faksı biz icat etseydik adını “belgegeçer” koyabilirdik.

 

O halde, bırakalım kim bize neyi önerirse onu kullanalım mı? Tabi ki hayır. Türkçe üzerindeki hâkimiyeti hafifletmek birazcık olsun elimizde. İmkânlar ölçüsünde kullanabileceğimiz kelimeleri bilinçaltına yerleştirmeye çalışmalıyız.

 

Özellikle internet kullanımında çokça yabancı kelime kullanılıyor. Örneğin, "design" yerine "tasarım" sözcüğünün kullanılması yerinde olur ve yadırganmaz da.

 

Kullanılan klavyeler bile Türkçe yazmaya elverişli olmayan “Q” denilen klavyeler. Oysa “F” klavyeler Türkçe kullanımında daha kullanışlı. Resmi kurumlarda bile hâlâ “Q” klavyelerin kullanılması yanlış bir tutum.

 

İş yeri, cadde ve sokak isimleri, gazete, radyo, televizyon kanallarına yabancı isimler koymak zaten başlı başına Türkçeyi katletmeye yeter girişimler. Özellikle turistik yerlerde bazı işletmelerin tabelalarında yabancı isimler görmemiz kültür emperyalizminin ülkemizdeki etkilerini gösteren örneklerdir.

 

Gerek yazı, gerekse konuşma dilinde Türkçe kullanımına çok dikkat etmeliyiz. Yoksa ortada dil diye bir şey kalmayacak.

 

Bu ancak herkesin üstüne düşeni yapmasıyla mümkün olabilir. Bu anlamda toplumun ileri gelen adamlarına daha büyük görevler düşmektedir.

 

Fahrettin ÇELİK

www.samsathaber.com

Oyu Puanı: 18 - Ortalama: 4.12

Yorum Gönder Değerlendir
Yorumlar

Bilgiler
Burda 1175 Yazı Kayıtlı
Enfazla Bakılan: ESKİ SAMSAT’I ÖZLÜYORUM
Enfazla Değerlendirilen: FAHREDDİN AKTAŞ HAKK’A YÜRÜDÜ

Köşe Yazıları Bölgesini Gezen: 29 (0 Kayıtlı Üye 29 Ziyaretçi ve 0 Bilinmeyen Üye)
Görünen üyeler:


 
Samsat Haber @ Fahrettin ÇELİK

MKPortal ©2003-2008 mkportal.it

Haber Siteleri