İnternette dolaşırken www.milligazete.com.tr‘de araştırmacı yazar Mahmut Toptaş’ın aynı başlıklı 17 Ağustos 2011 tarihli aşağıdaki köşe yazısına rastladım. Çok etkilendiğim “Eşrefpaşalılar” filmi ile Nuri Ateş’in Aile Polisi kitabını hatırladım. İsterseniz önce yazıyı birlikte okuyalım:
“Tenimiz hastalandığı gibi, kişiliğimiz de hastalanır. Tenimizin tedavisi olduğu gibi kişilik hastalığına yakalanıp kötülükleri güzel görmeye başladığımız da hemen tedavisine başlamalı.
Üşütmekten ciğerleri su toplayan adamın buz gibi su içmeye başlayıp hastalığını artırdığı gibi, kendisine faydalı gıdalara yan baktığı gibi kimliğini, kişiliğini hastalandıran kişi de haramlardan zevk alır hale gelebilir.
Onun zararlı olduğunu bilmesi ona fayda vermez.
Tıp fakültesinde okuyan bir kız öğrencinin hem uyuşturucu kullanıp hem de zararlarını yazdığı ve kitap bittiğinde de kendisine son uyuşturucuyu verip öldüğünü biliyoruz.
Yanlış yapan dostlarınız olduğunda "Ne yaptığını bilmiyor mu, para kazanmasını biliyor.
Bana ne. Kendi etti kendi buldu" demeyiniz.
Siyaset bağımlısı, uyuşturucu bağımlısı, günah bağımlısı, çok yeme bağımlısı, hasılı her şeyin aşırı bağımlısı hasta demektir.
Kendisinin hasta olduğunu bilen var bilmeyen var.
Bilen de kendisini kurtaramıyor.
Bataklıktan gıda alırken boğulan sinek gibi can bedenden giderken o, son lokmasını alma peşinde olabilir.
Bu durumda siz, onların hastalığını tenkide yönelmeyin.
Ne yapabileceğini tespit edin ve o tespit ettiğinizi siz yaparak onun da yapmasını istemeden yapmasını sağlayın ki o kendi yaptığını zannetsin.
Bir başarabilirse kendisinin başardığına inandığını gördüğünüzde siz, kendinizin yaptığından söz etmeyin.
Büyük ırmaklar, küçük ırmakları denize taşıdığında onlara "Sizi ben taşıdım" diye hava atmaz.
Güneş ve havanın işbirliğiyle bataklıktaki sular göğe çıkıp kirlerinden, mikroplarından arındıktan sonra pırıl pırıl yeryüzüne yağmur olarak dönmesi ve insanlara hayat vermesi havanın hava atmasına sebep olmaz.
Dostlarınızın ve yakınlarınızın kötü alışkanlıkları sizi onlardan uzaklaştırmasın.
Bulaşıcı hastalıktan kaçmak sizi ondan kurtarmaz.
Size bulaşamazsa çocuğunuza bulaşır.
Öyle ise doktorun hastasına yaklaşması gibi yaklaşın ve onu tedavi ederken kendinizi koruyun.
Yakınınızda olan dost ve yakınlarınız, sizin en çok karşılaştıklarınız olduğundan onların iyiliklerini görmez hep kötülüklerini görüyorsanız burada iki sorun var demektir.
Bir, kendinizi çok beğendiğinizden başkalarının iyiliklerini göremiyorsunuz demektir.
Dağa bakan adam denizi göremez, denize bakan adam dağı göremez.
İki, dost ve yakınların yanlışlarını görüyorsanız, onların iyilikleri o kadar fazla ki, çokluğundan iyilikler sayılamıyor, görülemiyor.
365 gün doğan güneşin yüzüne bakan olmazken bir günün on beş dakikasında güneş tutulması olsa bütün bir dünya onun kara yüzüne bakıp fotoğraflarını teşhir ederler. (…)”
Toptaş’ın yazısı böyle devam ediyor…
Her türlü kötülüğün kol gezdiği semte cami imamı olarak atanan bir hocanın, elden bırakmadığı iyilik, hoşgörü ve azimle zaman içerisinde insanları topluma nasıl kazandırdığını anlatan Eşrefpaşalılar’dan ise sonraki günlerde bahsedeceğiz inşallah…
SUÇLULARDAN UZAK DURMAYIN
