Genelkurmay eski başkanı İlker Başbuğ’un tutuklanarak cezaevine konulması olayı etrafında koparılan fırtına hız kesmeden esmeye devam etmektedir. Olayın bu derece yankı uyandırması ve şaşkınlığa yol açmasının nedeni, herhalde Türkiye’de bir ‘ilk’ olmasıdır.Daha önceleri değil bir Genelkurmay Başkanı’nın tutuklanması, sözünün edilmesi dahi mümkün değildi.
Gerçi olay mahiyeti itibariyle bir ilk olsa da, Türkiye’de ilk defe bir Genelkurmay Başkanı tutuklanmıyor. Daha önce de ülkemizde bunun örnekleri yaşanmıştır. 27 Mayıs 1960 darbe sonrasında da zamanın Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun tutuklanarak, idama mahkûm edilmiş, Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın affetmesi ile cezası ömür boyu hapse çevrilmişti. O gün şimdikinin tam tersi, Genelkurmay Başkanı meşru hükümetten yana olup darbeye karşı olduğu için cuntacılar tarafından tutuklanmıştı. Oysa şimdiki tutuklamanın nedeni ‘darbeye teşebbüs ve bu amaçla örgüt kurmak’ suçlamasıdır.
‘İnternet Andıcı’ davasında ipin ucunun Karargâh’taki en üst komutana, yani Genelkurmay Başkanı’na kadar uzanması aslında pek de sürpriz sayılmaz. Yaşanan gelişmelerin böyle bir sonuca yol açacağı zaten tahmin ediliyordu. Çünkü daha önce soruşturma kapsamında tutuklanan sanıklar verdikleri ifadelerinde sürekli olarak İlker Başbuğ’u işaret etmişlerdi.
Gerek söz konusu ifadeler gerekse olayla ilgili belgelerdeki kuvvetli suç delillerini dikkate alan savcılık ve mahkeme heyeti nihayet harekete geçerek soruşturmayı başlatmış bulunuyorlar. İstanbul 13.Ağır Ceza Mahkemesi’nin İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunması üzerine ifadeye çağrılan İlker Başbuğ, yapılan savcılık sorgulaması sonunda tutuklanma talebiyle mahkemeye sevk edilip, mahkemece de ifadesi alındıktan sonra tutuklanarak Silivri Cezaevine konuldu.
Verdiği ifadesinde İlker Başbuğ,“söz konusu sitelerin kendi döneminde kurulmadığını, bunların zararlı olduklarının tespit edilmesi üzerine kapatıldıklarını” söyleyerek, suçun adresi olarak kendinden önceki dönemi, yani selefi Yaşar Büyükanıt ve o dönem ikinci başkan olan Hasan Iğsız’ı göstermektedir.
Oysa, ‘Kara Propaganda’ siteleri zararlı oldukları için değil, basına haber olmaları yüzünden kapatılmışlardı. Zaten iki ay sonra söz konusu sitelerin tekrar güncellendiklerini görüyoruz. Bu durumda adama sorarlar: Madem zararlı diye kapatıldılar, peki söz konusu siteleri işletenler hakkında bu güne kadar herhangi bir işlem yapıldı mı? Kesinlikle hayır. Sorumluları hakkında herhangi bir işlem yapılmadığı gibi, belgelerin ayıklanmasına ve imha edilmesine de göz yumulmuştur. Savcılık daha önce resmen konu ile ilgili belgeleri istemiş, Genelkurmay Başkanlığı’nın cevabi yazısında, belgelerin mevcut olmadığı ve imha edildikleri belirtilmişti.
Bütün bunlar ortadayken, suçu üzerinden atmaya çalışmanın veya kendinden önceki dönemi suçlamanın tutarlı ve inandırıcı hiçbir tarafı bulunmamaktadır. Gerçi daha önce de bu tür siteler kurulup işletildiğinden, önceki Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt ve birlikte görev yaptığı personelin de soruşturmaya dâhil edilmesi, gerçeklerin ortaya çıkması bakımından olmazsa olmaz bir şarttır. Soruşturmanın şimdiye kadar ki seyrinden, önceki dönemleri de içine alacak şekilde genişleyeceğini öngörmek mümkün.
Olayla ilgili soruşturmayı yürütecek mahkeme konusunda da, toplumda kafa karışıklığı sürmektedir. Bazı kişi ve kesimler işlenen suçun görevle ilgili olmaması nedeniyle, soruşturmanın adliye mahkemelerince yürütülmesi gerektiğini söylerken, diğer bazı kesimlerse, Genelkurmay Başkanları’nın Yüce Divan sıfatı ile Anayasa Mahkemesi’nde yargılanması gerektiğinin altını çiziyorlar.