Son mesaj - Gönderen: Editör - Çarşamba, 01 Şubat 2017 09:01
Bazı insanlar alçak gönüllüdür, bazıları da alçak olmaya gönüllüdür...
Köşe Yazıları

Köşe YazılarıMustafa IŞILDAKPİRİN PALAS İŞKENCELERİ VE ŞİMDİ… [ Arama ]

PİRİN PALAS İŞKENCELERİ VE ŞİMDİ…
Başlık PİRİN PALAS İŞKENCELERİ VE ŞİMDİ…
Tarih 21.09.2011
Gönderen Editör

PİRİN PALAS İŞKENCELERİ VE ŞİMDİ…

 

Şimdiki Doğum ve Çocuk Bakımevi Hastanesi, o zamanlar Yatılı Bölge(Erkek) İlkokulu, o zamanki adı Pirin köyü olan şimdiki Örenli Mahallesi yolu üzerinde idi. 12 Eylül 1980’le birlikte kapatıldı, okul da Sıkıyönetim Gözaltı Merkezi yapıldı. Şimdiki Turizm ve Kültür Müdürlüğü ile o zaman Yatılı Bölge Kız İlkokulu olan şimdiki Güzel Sanatlar Lisesi yeri Adıyaman Sıkıyönetim Komutan Yardımcılığı binası haline getirildi. Okuyan çocuklar çeşitli illere veya varsa ailelerinin yanına gönderilerek binalar boşaltıldı, böylece eğitimcilerin sloganı olan “Bir okul açmak bin hapishane kapatmaktır” sözü tersine çevrildi.

Gözaltı Merkezine getirilen şüphelilerin sayısı öyle fazla idi ki, ifade almak için günlerce, hatta aylarca beklemek, çoğu zaman da bekletilmek zorunda kalınırdı. Aynı zamanda alınacak ifadenin “kolaylaştırılması!” amacıyla aşağılayıcı yöntemlerle “yumuşatılması” için zaman kazanılmış olurdu. Bugün için uzun süren tutuklulukların cezalandırmaya dönüşmesi eleştirilirken, o günlerde bırakalım tutukluluğu, gözaltı bile cezalandırmaya dönüştürülürdü. Gözaltına alınanlar, yatağını da istetmek zorunda kalırdı. Pirin Palas adı işte böylece söylenmeye başladı. Çünkü yatak, ancak otellerde bulunurdu. Öte yandan bu adlandırma, Adıyaman insanının ağlarken bile espri katarak gülebildiğinin, acıyı güce dönüştürebildiğinin ve iyimserliğini koruyabildiğinin bir göstergesi de olsa gerek...

Gözaltındakilere gözleri bağlı uygulanan aşağılık yöntemler; çırılçıplak soyarak kaba dayak atma, falakaya yatırma, Filistin askısına asma, cinsel organlara elektrik verme, tavana asma, anüse cop sokma, husye sıkma, aç ve susuz bırakma, çırılçıplak halde soğuk su döküp vantilatörü açma, ayaklarının altını jiletleyip tuz üzerinde yürütme, işkenceyle “çözülmeyenlerin” bu kez de eş, ana, baba ve kardeşlerine işkence yaparak canhıraş bağırtılarını şüpheliye duyurma, eş ve küçük çocuklarına dahi galiz küfürler etme, gözaltında ölenlere/öldürülenlere intihar süsü verme veya bilinmeyen bir yere götürüp gömerek ölüsünü-dirisini kaybetme, v.b. söylenebilir.

Hatta Pirin Palas’ta; Burunçayırlı Yusuf Ali Erbay öldürülüyor, Besni’de diş hekimi Abdullah Paksoylu intihar ediyor, Abdulkadir Kırmızı’nın “halefi” Ergenekon’larla çiğköfte partisi düzenlerken kendisinin bir gözü, Abdurrahman Yücel’in ise iki gözü kör ediliyordu.

Gözaltı süresi 90 güne kadar uzatılabiliyor, hatta bazen kâğıt üzerinde yapılan girdi çıktı ile bu süre katlanabiliyordu. Ev aramalarında çamurlu çirkefli ayakkabı ve postallarla halılara basılıyordu.

Cezaevine girenler ilk gün “Kapı altı” denen bölüme alınır, Cezaevi Koruma Jandarma Bölük Komutanlığı Üsteğmeni Karabela lakaplı menfura bağlı asker veya gardiyanlarca kıyasıya kaba dayak atılır, koğuştan önce hücrelerde haftalarca alıkonulur, böylece “gözdağı” verilirdi. Cezaevi hamamı ise “iç gözaltı yeri” gibi iç işkence merkezi olarak kullanılırdı. Talep olsa bile uyduruk gerekçelerle doktora götürülmez, götürülse bile “ranzadan düştüğünü söyleyeceksin, dövüldüğünü söylersen bu sefer de başka bir suçtan gözaltına alır öldürürüz” veya “eşini-kızını da gözaltına alırız” yollu tehditlerle işkencelerin belgelendirilmesi önlenirdi. Doktora baskı da cabası…

Koğuşlarda ise İstiklal Marşı, Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi ezberlettirilir, ezberlemeyen veya Türkçe bilmeyenler kıyasıya dövülür, güneş yüzü görmemiş galiz küfürler edilir, insanların yalnızca özgürlükleri değil, onurları da ellerinden alınırdı.

Bunlar geçmiş için yazılan, anlatılan, tanık olunan, kısaca yaşananlar… Peki ya şimdi?

İnsan hak ve onuruna saygılı bir şekilde; gözaltına alınanların gecikmeksizin yakınlarına bilgi verme, gözaltından sonra savcı huzuruna çıkarılışında hekime muayene ettirme, susma hakkı tanıma, avukat bulundurma, bir-iki gün içinde hâkim huzuruna çıkarma, v.b. insan haklarına, Avrupa Birliği normlarına ve hukuka uygun uygulamalar var…

Bediüzzaman’ın “Ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam” sözünü unutmadan özgürlüklerin kötüye kullanıldığı oranda daraltıldığı, iyiye kullanıldığı oranda ise genişletildiği şu yaşadığımız nadide ortamın değerini çok, hem de çok çok iyi bilmeliyiz diye düşünüyorum.

Siz ne dersiniz?

 

Mustafa Işıldak

www.mustafaisildak.com.tr

0532–422 95 28

m.isildak02@hotmail.com  

Oyu Puanı: 0 - Ortalama:

Yorum Gönder Değerlendir
Yorumlar

Bilgiler
Burda 1175 Yazı Kayıtlı
Enfazla Bakılan: ESKİ SAMSAT’I ÖZLÜYORUM
Enfazla Değerlendirilen: FAHREDDİN AKTAŞ HAKK’A YÜRÜDÜ

Köşe Yazıları Bölgesini Gezen: 2 (0 Kayıtlı Üye 2 Ziyaretçi ve 0 Bilinmeyen Üye)
Görünen üyeler:


 
Samsat Haber @ Fahrettin ÇELİK

MKPortal ©2003-2008 mkportal.it

Haber Siteleri