Allah’a şükür son haftalarda ilimizde bakanın biri gidiyor, biri geliyor… Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz gitti, İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin geldi…
Adıyaman Belediyesinin Hisar Salon’da düzenlediği iftar yemeğine milletvekillerimiz Ahmet Aydın, Mehmet Metiner ve Mehmet Erdoğan’la birlikte katılan bakan Şahin’in salona girdiğinde; kendisine ayrılan yere oturmadan masaları gezerek halkla tokalaşması yetmezmiş gibi bir de üstüne üstlük, protokol masası yerine, ev sahibi Vali Ramazan Sodan’la birliktesıradan bir masayı tercih etmesini; kalbimin derinliklerine akan sevinç gözyaşlarıyla izledim… Muhtemel bir şikâyetimizi iletmek demokratik bir hak olmasına karşın takdir duygularımızı doğrudan iletmek niçin hak olmasın, felsefesinden hareketle, İl Genel Meclisi Üyesi İrfan Yılmaz’la birlikte oturduğum masadan yemeğin sonuna doğru kalkıp masasına gittim ve “bir vatandaş” olarak takdir duygularımı ilettim…
Protokol üyelerinin bir konserde, halka açık bir toplantıda veya bir düğünde sürekli birlikte olmalarının, halkla devlet arasına duvar ördüğü düşüncesiyle halk nezdinde uygun görülmediğini birkaç defa bu köşede paylaşmış, son olarak naçizane milletvekili aday adaylığım sürecinde televizyonlar dâhil muhtelif platformlarda da bu usulün artık değişmesi gerektiğini ifade etmiştim. Çünkü öteden beridevlet “efendi”, halk ise “tebaa” sayılmıştır. Halk ile devlet arasına örülen kalın duvarlar ise makamı yüceltmek yerine makamla yücelebilen bir avuç kerameti kendinden menkul kişiler yüzünden bırakalım yıkılmasını, aksine daha da kalınlaştırılmak istenmiştir.
Oysa bu tür etkinliklerde bir daire müdüründen valisine, milletvekiline, başbakanına, hatta cumhurbaşkanına kadar atanmış ve seçilmiş kişiler, bir masanın etrafına dizilmeyip birer-ikişer tüm masalara dağılarak otursa kıyamet mi kopar? Halk mı şımarır? Devlet mi yıkılır? VatandaşAhmet Bey veya Hasan Efendi; kendisinin yanında oturanın vali, bakan veya bir kurum amiri olduğunu öğrense daha mutlu olmaz mı? Devletini daha çok sevmez ve korumaz mı? Vatandaşla devleti arasındaki duygusal bağların güçlenmesine, gelişmesine yol açmaz mı? Hem, ne zararı var? Hatta geç geldiği için protokolde yer kalmadığından, ancak –içerisinden geldiği ve sonunda tekrar gideceği- halkın arasında yer bulabilen makam sahiplerinin burukluk ve sitemi de sona ereceğinden psikolojik ve sosyolojik faydası bile var…
İçinizden bazıları “ya güvenlik?” diyebilir? Birkaç kritik görevdekiler için bırakalım masa seçiminde hassasiyet aransın, ama lütfen hepsi için aranmasın… İstisna, kural haline dönüştürülmesin… Bırakalım; vatandaşın bir derdi, bir dileği varsa o anda da iletsin, iş de istesin… Kıyamet kopmaz.
Buna örnek uygulama olarak,okuduğum bir haberde şehit aileleri ve gaziler için verilen yemekte protokol üyeleri değişik masalarda oturmuşlardı. Takdir etmiştim. Peki, ne oldu? Devlet mi yıkıldı? Ne zarar görüldü? Bir zarar görülmediyse niçin diğer toplantılarda da aynı uygulama yapılmasın? Sıradan bir vatandaşın kendi yanında bir valiyi, bir milletvekilini oturur görmesi veya aynı masada kaşık sallaması için gazi olması veya bir yakınının şehit olması mı gerekiyor?
Gelelim masaları gezerek tokalaşma usulüne;
Düzenlenen toplantı veya yemeklerde, birkaç yıl öncesine kadar bir-iki istisna dışında il valisi etkinlik mekânına girdiğinde doğruca koltuğuna oturur, yakınında olanlar önünde arz-ı endam ederek hoş geldiniz derdi. Bazen hoş geldin bile denmez, denemez, hatta küslük varmış gibi kimseye eli bile değmezdi. Dolayısıyla “dokunulmazlık” eli-ayağı da kapsardı! Vali Ramazan Sodan göreve gelince bu duvarı yıkarak yerine oturmazdan önce kendisi bizzat tokalaşmaya başladı. İşte halkın bu yönden özlediği devlet, özlediği vali tipi buydu…
Üstat Mehmet Altan’ın yeni okumaya başladığım eserinin adı “Sarayı Yıkalım”
Tasalanma Sayın Altan; Türkiye değişiyor ve duvarlar yıkılıyor…