Son mesaj - Gönderen: Editör - Çarşamba, 01 Şubat 2017 09:01
Bazı insanlar alçak gönüllüdür, bazıları da alçak olmaya gönüllüdür...
Köşe Yazıları

Köşe YazılarıMustafa IŞILDAKSON ANA KADAR EVET…. [ Arama ]

SON ANA KADAR EVET….
Başlık SON ANA KADAR EVET….
Tarih 10.09.2010
Gönderen Editör

 

 

SON ANA KADAR EVET….

 

12 Eylül 1980 darbe yönetiminin hüküm sürdüğü, kahvelerde favorilerin ve uzun saçların askerler tarafından zorla kısaltıldığı, cezaevi dışında fişlemenin, cezaevi içinde de şişlemenin yoğun yaşandığı, silah veya esrar gömer gibi kitapların toprağa gömüldüğü veya sobada yakıldığı, sanığın suçu işlediğinin devletçe kanıtlanması yerine işlemediğinin kendisince kanıtlanmasının beklendiği, “şüphe sanık aleyhine yorumlanır” ilkesinin, daha doğrusu ilkesizliğinin geçerli kılındığı, demokrasi ve hukuk devleti ilkelerinin askıya alındığı karanlık, kapkaranlık bir dönem…

Tarih, 1981 yılının Ağustos ayı, saat 09.00 suları…

İkisinin eli kelepçeli üç kişi, polisler arasında Sulh Ceza Hâkimliği kapısının önünde hâkimin kendilerini çağırmasını bekliyor.  Savcının istemi üzerine sanık olarak gösterilen siyasi olmayan suçtan tutuklanmak veya savunmaları alınıp serbest bırakılmak üzere…

Sivil(!) adliyenin kapısı açılıyor, konuşmaların dahi kesilip herkesin pür dikkat kesildiği tarafa bakılıyor; arkasında 9-10 silahlı jandarma, ayağında postal, belinde tabanca, başında şapka, iki elinin başparmağı pantolon kemerinin içinde, haşin bakışlı iri yarı, omuzu kalabalık haki elbiseli birini görenler hemen ayağa kalkıp esas duruşa geçiyor. Hem de vatandaşından, polisinden mahkeme başkâtibine kadar… Daktilo sesleri bile kesiliyor, çıt yok… Etrafı süzerek yavaş, ama sert adımlarla ilerliyor… Yargıcın çağırmasını bekleyen üç kişinin yanına geliyor. Kapalı kapılar ardındaki odalarda oturan yargıçların da duyabileceği şekilde, esas duruştaki üç sanığa bas bas bağırmaya başlıyor:

-Sizler bu ülkeye zarar veriyorsunuz. İçeriye girişiniz olacak, ama çıkışınız olmayacak. Komünistler, devlet düşmanları cezasını çekecek, çürüyeceksiniz!… Hiç kimse sizi kurtaramayacak!…

Omuzu kalabalık adam, sivil adliyede görevli sivil savcı ve sivil(!) hâkimlerin çalışma mekânlarını ziyarete devam ediyor… Galiba ziyaret olmaktan öte gözdağı mı ne?

Sulh Ceza Yargıcı sanıkları duruşma salonuna alıyor, polis karakolunda dayak zoruyla yazılan ifadeleri kabul ettirmeye çabalıyor... Emrin yerine gelmesi ve kâğıt üzerinde iz bırakılmaması gerekiyor çünkü… Çünkü burası anlı-şanlı bir “hukuk devleti(!)” Tanıklar dinleniyor… Ve üçü birden tutuklanıyor… Eh… Askeri vesayet altında mı? Hayır canım, kim demiş… Omuzu kalabalığın yolu buradan geçiyormuş, uğramış işte… Ne var bunda?!

Adını duyanın hemen hazır ola geçtiği ve vücut kimyasının bozulduğu omuzu kalabalık adam, yani Ergenekon’un Cenebettin’i, sevinçle ayrılıyor bağımsız(!) adliye binasından…

Üç-dört ay sonra…                          

Sanıklardan ikisinin aksine suçüstü iddiasına muhatap olmayıp yalnızca cürüm atfı(suç atma) yapılan, ama TÜM-DER üyesi olacak kadar da solcu olan diğer sanığın Sorgu Hâkimliğince tahliye edilebileceğini öğrenen Cenebettin, alt rütbelisini gönderiyor Sorgu Yargıcı Karagöz’e “Cenebettin Komutanım, hakkında hafif delil olan sanığın önümüzdeki duruşmada tahliye edilmesinin kuvvetle muhtemel olduğu duyumunu almış. Tutukluluğu devam etsin, diyor. Ben yalnızca emri size iletmekle görevliyim.” Diyor ve elindeki kalemin arkasını sertçe masaya vuruyor… Odadan ayrılıyor… Devletin valisinin bile önünü iliklediği omuzu kalabalığın emrine hâkim de olsa karşı gelebilir mi? Kimse aklını peynir ekmekle yememiş…

Ve… Girerken han kapısı olan yer, çıkarken iğne deliği oluyor. “TÜRK MİLLETİ ADINA başlıklı kâğıt üzerine hafif-ağır delil ayırımı yapılmaksızın “C. ERGENEKON ADINA” imzalanan kararla Ağır Ceza Mahkemesince üçüne birden ceza veriliyor. İş yoğunluğundan dolayı inceleme süresinin dosya başına 2 dakikaya düştüğü, vatandaşların yarısının potansiyel suçlu görüldüğü ortamda ceza, Yargıtay’ca da onanıyor… 4 yıl 2 ay ağır hapis… Cezaevindeki olağan üstü iyi halliliğinden dolayı belki on bin tutukludan birine verilen özel bir kararla mükâfatlandırılıyor… Ve 28 ay sonra güneşi ancak görebiliyor, ayağı toprağa ancak basabiliyor, siyah ve kahverengi dışında da renkler olduğunun farkına ancak varabiliyor…

Hikâyenin özeti böyle… Şimdi sormak gerekiyor…

Bu ve belki yüzlerce benzerinin tekrar yaşanmaması, yargının silahların gölgesi altında dezonfarmasyona uğratılmış karar vermemesi-verememesi, siyasi olmayan suç şüphesi yaratılan şahısların bu durumunu ganimet bilerek siyasi karşıtlığından dolayı "etkisizleştirilememesi", siyasi suçların adli suça, adli suçların ise siyasi suça dönüştürülmemesi için, bu yazının günlük gazetelerde değil de ancak internet ortamında yayınlanabileceği bilinciyle de olsa, iki gün sonra yapılacak halk oylamasında anayasa değişikliğine “Evet” demek gerekmez mi?

Tabii ki, askeri cuntaların yerini bu kez siyasi cuntaların almaması-alamaması için yönetenlerin iyi niyet ve sorumluluğu, yönetilenlerin ise duyarlılığı 13 Eylül’den sonra da devam etmesi kaydıyla…

 

 

Mustafa Işıldak

0532-422 95 28

 

Oyu Puanı: 1 - Ortalama: 5

Yorum Gönder Değerlendir
Yorumlar

Bilgiler
Burda 1175 Yazı Kayıtlı
Enfazla Bakılan: ESKİ SAMSAT’I ÖZLÜYORUM
Enfazla Değerlendirilen: FAHREDDİN AKTAŞ HAKK’A YÜRÜDÜ

Köşe Yazıları Bölgesini Gezen: 2 (0 Kayıtlı Üye 2 Ziyaretçi ve 0 Bilinmeyen Üye)
Görünen üyeler:


 
Samsat Haber @ Fahrettin ÇELİK

MKPortal ©2003-2008 mkportal.it

Haber Siteleri