Düzenlenen bir konferans ve toplu yemek gibi etkinliklerde vali, milletvekili, belediye başkanı ve resmi kurum amirleri; genellikle bir arada, hem de mekânın en gözde yerinde veya masasında ve hepsi bir arada oturur, geriye kalan kısımda ise demokrasinin asli unsuru olan, ama çoğunlukla tali unsur görülen halk oturur. Halk devleti izler, devlet halkı izler!… Vatandaş Mehmet’in, il valisi veya üst düzey bir yöneticisiyle yan yana oturduğunun görülmesi zaten “sıra dışı” olaydır…
İşte bu sıra dışılığı “çatlatan” bir haber okudum geçenlerde… TPAO Adıyaman Bölge Müdürü Halil Murat Demir’in; gazi ve şehit aileleri için düzenlediği mütevazı iftar yemeğinde;
-İl valisi bir masada…
-Belediye Başkanı bir masada,
-İl Jandarma Komutanı bir masada,
-İl Emniyet Müdürü bir masada,
-Milletvekilleri ayrı masalarda,
-İl Basın Müdürü ve Valilik Özel Kalem Müdürü bir masada,
-Bu değişimin fikir babası olduğunu öğrendiğim TPAO Bölge Müdürü bir masada
Ve devletin temsilcileri konumundaki diğer protokol üyeleri de yine ayrı masalarda oturuyor…
Ve tabii ki her birinin yanında halktan 3-4 kişi var…
Böylece, devletle millet arasında fiziki yakınlaşma ve kaynaşma sağlanıp yıllardır süregelen bir tabu daha yıkılıyor. Çünkü devlet artık halktan ayrı değil, halkla birlikte aynı masada oturabiliyor. Kendisini ‘efendi’, halkı ise ‘tebaa’ görmüyor… Ve vatandaş Mehmet’in, ilin valisi veya üst düzey bir yöneticisiyle yan yana oturduğunun görülmesi artık sıradanlaşmaya başlayacak…
Söz halkla kaynaşmaktan açılmışken; protokole dönük şaşaalı iftar yemeklerinin de artık terk edilip, sofraların et yüzü görmeyen yoksullara açılması gerektiği düşüncemizi içeren köşe yazılarımızla bunu izleyen kamuoyu yansımalarını geçen haftalarda paylaşmıştık. Zaman Gazetesinin 14 Haziran 2010 tarihli nüshasında Nuriye Akman’ın röportaj yaptığı Prof. Dr. Hayrettin Karaman’ın sözlerini okuyunca “Aklın yolu birdir” sözünü hatırladım…
Akman’ın ‘Ramazan’da verilen davetler, kuş sütünün eksik olmadığı büyük sofralara ne diyorsunuz?” sorusuna bakın Prof. Dr. Karaman ne diyor? “Orucun hikmetlerinden bir tanesi yokluğun, açlığın, mahrumiyetin insanda meydana getirdiği biyolojik ve psikolojik hali yaşamaktır. Yani yoksulun haliyle hâllenme imkânını getirir bize bu oruç. Buna rağmen çevremizde bunca fakir, yoksul varken, biz mesela on yoksulu bir yıl doyuracak kadar bir masrafı yapar, lüks bir otelde, hem de üstelik o yediklerini her gün evinde yiyebilen insanlara, yani varlıklı insanlara iftar verirsek, bundan sorgulanırız diyorum.”
Şimdi başa dönüyor ve bir tabunun daha yıkılmasına vesile olan TPAO Bölge Müdürü Demir’i ve öneriye sıcak bakanları kutluyoruz. Allah selamet versin selefi Besim Şişman da, varoşlardaki yoksullara kameralardan uzakta, kendisi ve arkadaşlarının cebinden iftar düzenliyordu...
Demek ki, etrafı çevrili “özel güvenlik bölgelerinde” bir avuç mutlu azınlığın değil,sesi-soluğu çıkmayan sessiz çoğunluğun yararınada etkinlikler düzenlenebiliyordu artık…