Gazetecilikle ilgili üniversite mezunu “mektepli” değil de “alaylı” olarak katıldığımız seminer, konferans ve okuduğumuz yayınlar ile meslek büyüklerimizden edindiğimiz bilgiler çok önemlidir. Çünkü insanın, bildiği işin öğretmeni olduğu kadar, bilmediği işin öğrencisi de olmasını bilmesi gerekir.
Kamu kurumları, kamu kurumu niteliğinde olan veya olmayan sivil toplum kuruluşlar ve hatta ticari kuruluşların atanmış veya seçilmiş yöneticileri dahi bazen basın toplantısı düzenler. Bu arada pasta veya yemek ikramı da yapılabilir. Basın mensubu, haber veya yorum yapması için gözlemlemek ve yeri geldiğinde sorularının cevabını edinme fırsatını kaçırmamak için ikramlı olsa da-olmasa da özel davet beklemeden gidebilir. Davet edilmemiş ise olsa olsa ikramı almayabilir, ama davet edilmemiş olmasından dolayı gareze binaen “kasıtlı” haber veya yorum da yapmaz.
Yöneticinin yaptığı açıklamadan sonra “Sorunuz varsa cevaplayabilirim” denir. Sorulan soru cevabının gazeteci tarafından önceden bilinip bilinmemesi önemli değildir. Önemli olan yeri ve zamanı gelmişken asıl yetkilinin ağzından ifade edilmesine imkân tanımak ve böylece toplantının amacına hizmet etmektir.
Sorunun, “belden aşağısına vurmayan”, yönetici veya kurumuna hakaret içermeyen, kamuoyunda merak edilen konuları aydınlatıcı olması, “çanak” veya “tuzak” nitelikli olmaması, kısaca Basın Ahlak Yasası ve Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesine uygun olması gerekir.
Açıklama yapmak, toplantıyı düzenleyenin ne derece görevi ise soru sormak ta basın mensubunun aynı derecede asli görevidir. Toplantıyı düzenleyen yönetici ile basın mensuplarının önceden hazırlıklı gelmesi, diğer tarafa gösterilen saygı ve önemin birer göstergesi olarak algılanması gerekir. Bunun adına; “gösterilenteveccüh”le “Dersine iyi çalışmışsın(!)” denilebilecek olsa da…
İşte bu esaslar içerisinde yöneltilen sorular, yöneticinin şeffaflığı, bilgisi ve o andaki psikolojisiyle ilintili olarak, yöneticiyi rahatlatacağı gibi bazen rahatsız da edebilir…
Eğer bir yönetici;
İçten pazarlıklı değilse, Hak’ka ve “demokrasi namusu” adına halka hesap vermeyi onur biliyorsa, adının Ergenekon olduğu iddia edilen örgütlenmelerde görüldüğü gibi halı altına süpürülen tozların “Adaletin gücü”nü yerine getirmek üzere bağımsız Cumhuriyet Başsavcılığı veya Savcılıklarınca görülebileceği korkusuyla suç ve günah işlemekten çekinmiyorvekurum gelirlerini şişirilmiş gider belgeleriyle buharlaştırıp “başka ellerde nakit paraya çevirmiyorsa”
Kendisi ve yakınlarının kirli çamaşırlarının deterjanı gibi kullanıp atmak için“Gücün adaletini(!)” kullanmıyorsa, yasal boşluklardan yararlanarak etik dışı davranıp, yeni seçimlere aylar-günler kala kurum parasını, oy avcılığı uğruna gezi, ikram ve reklam gibi giderlere harcamak için gayret sarf etmiyor veya siyasi diyetini ödemek uğrunda baba-oğul’u ast-üst haline getirmiyorsa, savunma için yalan-dolana sarılmıyor, kuldan çok Allah’tan korkuyorsa, …
Pek alışılmış olmasa da, sade bir vatandaşın isteği üzerine dahi yemin etmesi gerektiğinde Adıyaman ilindeki inanç merkezlerinden Çıplak Baba Ziyareti huzurunda “Nüfuzumu, kendim veya4’ncü dereceye kadar usul veya füru hısımlarım ile siyasi partililerimin yakını resmi veya gayri resmi ticari ortaklıkların rant ve haksız çıkarı için kullanmadığıma ve kullandırmayacağıma; çalmadığıma, çaldırmadığıma ve çalıştığıma, haksız yediğim veya yedirdiğim bir kuruş için bile onlarca yıl cezaevinde ve binlerce yıl cehennem ateşinde kalacağımın, ayrıca bu haksızlık ve usulsüzlüklerin öte dünyada Allah, bu dünyada Devlet ve Millet tarafından elbet bir gün fitil fitil burnumdan getirileceğinin inanç ve bilincinde olduğuma ve olacağıma; namusum, şerefim ve Allah’ım üzerine yemin ederim” demeye kendisini hazır hissediyorsa…