İlçede Samsat-Adıyaman arasında henüz otobüs işlemiyor. Yok. Hem insan, hem de küçükbaş hayvan dahil bütün taşımacılık Rus malı Abdo kamyonlarla yapılıyor. Kamyon da değil, kamyonet. Rusya’dan yeni ithal edilen bir küçük kamyon tipi. Önce Şeyho Yazan(Şeği Şukri) aldı. Arkasından Mahmut Öztürk. Onu da Kantara(Balcılar) lı Mustafa Usta… Üç tane… Samsat’ın ve köylerinin her türlü taşımacılığını bunlar yapıyor.
Şehre giden yol dahil, bütün köy yolları stabilize. Daha doğrusu bir çeşit patika. Traktörlerin gidip gelmesiyle oluşan taşlı, topraklı, çamurlu yollar. Kamyonlar için yolcu, yük ayrımı ve sınırlaması yok. İnsan, eşya, koyun, kuzu, tavuk horoz… Allah ne verdiyse hepsine mutlaka bir yer bulunur. Ölçü yok, sınır yok. Başkabir alternatif olmadığından, yolcular da mecburen boyun eğmekte, katlanmakta.
Karuserin içi bir alem, bir curcuna. Bir yanda tahıl telis ve çuvalları. Başka bir yanda kuzular ve tavuklar. Bir başka köşede dökme tahıl. Üstünde de bağdaş kurup oturan yolcular. Burası kısmen rahat. En azından bir yerlerinize batan bir şey yok.
Arabanın şoför mahalli, birinci mevki. Herkesin eline geçmez. Ya bir gün öncesinden ayırtmanız lazım, ya da ilçenin hatırı sayılır birisi olmalısınız. Şoför mahalline binerken bastığınız çamurluk da bir binek yeri. Sağlı sollu her bir çamurlukta duran, dikiz aynalarına tutunarak ayakta seyahat eden birer yolcu. Karuserdekilere göre biraz daha rahat gibi
Yolüstünde ne kadar köy varsa, yolcu-yük olsun olmasın hepsine mutlaka giriş ve çıkış. Eğer mevsim yaz ise bu köylere uğrama, yahut yol üstünde el kaldıran yolcuları almak resmenbir işkence. Kamyon, zaten hızını almış ve arkasında kocaman bir toz-toprak bulutu bırakarak ilerliyor. El kaldıran yolcunun hizasında durduğunda, arkadan gelen onca tozun tamamı kamyonun, yolcuların üzerine… Bir iki tekrardan sonra yolcular tozdan topraktan resmentanınmaz durumda. Kaşlar, bıyıklar, kirpikler tozdan görünmez olmuş. Temizlemeniz, silkmeniz gerekmez. Nasıl olsabiraz sonra yeniden benzeri bir durumla karşılaşmanız kaçınılmaz. Aynı eziyet ve çile şehre yakın Siyabentlerin köyüne(Sitilce’ye)gelene kadar devam. Burada meşhur Bozyokuş başlar. Bütün yolcular inmek zorunda. Zira kamyon yokuşu çıkamaz. Şoför muavini, elinde kocaman bir takoz, kamyonu arkadan izlemekte. Çekemediği, durduğu anda araba geriye kaymasın diye arka lastiğin arkasına takozu koyar. Yolcular, kan ter içinde Bozyokuş’u çıktıktan sonra kamyon durur ve yolcuları yeniden bindirir. Az ilerideki Tembeltut çeşmesine kadar. Burada zorunlu bir mola. Herkes kamyondan iner. Üstüne sinen tozları temizlemek için. İnenler, tozdan birbirini tanımayacak durumda .Herkes birbirine bakıp gülmekte. Tozları iyice silkelemeden pınara gitmek yok. Zira aynı tozlarla yüzünüzü yıkadığınızda bu kez yüzünüz gözünüz çamur içinde… Onun için önce bir güzel silip silkelemeniz lazım. Ardından bir el-yüz-elbise temizliği ve tekrar kamyona biniş. Hacı Efendi’nin türbesi son durak. İki veya iki buçuk saat süren yolculuk artık son bulmuştur. Kamyon, Buğday Pazarı’na (arasaya) gelene kadar, siz yürüyerek gitmek durumundasınız. Güya, şehrin içinde kamyon kasasındaonca insanın bulunması yasak…
İşte size elli yıl önceki Samsat-Adıyaman arasıAbdo kamyonlarla yapılan yolculuktan bir kesit. Çile, eziyet, sıkıntı zirvede de olsa kimse şikâyetçi değil. Zira alternatifi yok. Vakta ki ilk otobüs sefere başlayana kadar. Bizim kuşak ve büyüklerimiz hep o Abdo’larla gidip geldik. O tozlara bata bata… Kimi zamanyuta yuta… Onca cefaya rağmen gene de güzel günlerdi. Herkes ve her şey doğal… Eziyetler de Meziyetler de… Simsar-Mehmet Çavuş’u(Ulusoy’yu) unutabilir miyiz? Aramızdan ayrılanlar nur içinde yatsınlar.