Son mesaj - Gönderen: Editör - Çarşamba, 01 Şubat 2017 09:01
Bazı insanlar alçak gönüllüdür, bazıları da alçak olmaya gönüllüdür...
Köşe Yazıları

Köşe YazılarıOrhan SAMSATLIOĞLUAYŞE TEYZENİN TEŞTİ [ Arama ]

AYŞE TEYZENİN TEŞTİ
Başlık AYŞE TEYZENİN TEŞTİ
Tarih 31.01.2019
Gönderen Editör

AYŞE TEYZENİN TEŞTİ

            "Ben sana bizzat kendi ellerimle hazırlayacağım senin istediğin teşti." demişti Bakırcı Ramazan Usta. "Senden beş lira da eksik alacağım. Herkese yirmi beşe yapıyorum, senden yirmi lira alacağım, söz..." Şehrin en usta bakır ve kalay ustası böyle söz vermişti Ayşe teyzeye. O da her yıl bahar gelince bu sevimli, yaşlı teyzenin en büyük hayalinin büyük bir teşte kavuşmak olduğunu, hem kendisinden, hem de kap kalaylatmaya gelen kadınlardan defalarca dinlemiş ve öğrenmişti.

            Teşt deyip de geçilemezdi. Üç dört çiğköfte leğeni hacmindeki bu bakırdan gereç, yıllardır Ayşe teyzenin hayallerini süslerdi. Ana caddeye bakan penceresiz, küçücük tek odalı kerpiç evinde yalnız başına kaldığı saatlerde oturur hayaller kurardı. Bu oda; onun hem oturma, hem misafir, hem yatak odası; aynı zamanda mutfağı ve banyosu da sayılırdı. Gömme tandırın yanına yaptırdığı "çimecek" dediği duş teknesini andıran beton banyodan kurtulacak ve banyosunu, hayalindeki teşti küvet gibi kullanarak yapacaktı. Çamaşırlarını diğer komşuları gibi teştinde yıkayacak belki de kıymayıp bir biblo gibi kullanacak ve sadece düğün pilavlarını bu teştte pişirip para kazanacaktı.

            Yıllardır yalnız başına, kimsesiz yaşamaya alışmış, kendi halinde, sevimli ve saflığın zirvesi olan biriydi. Yetmişli yaşların verdiği yıpranmışlıkla avurtları çökmüş, beli bükülmüş, gözlerinin feri gitmiş, kısık ve ince sesiyle başka dünyaların insanı bir kadındı. Çevresindekilerinin her sözüne kanıp inanan, üç beş yaşlarındaki çocukların bile zaman zaman kandırdığı, kandırabildiği biriydi. Yıllarca hemşehrilerine ebelik, düğün yemeği aşçılığı yapmış, ömrünün kalan günlerini de dinlenerek geçiriyordu. Nahiyenin neresinde olurlarsa olsun insanlar, yakın uzak demeden sabah, öğlen, akşam saatlerinde yiyecek içecek bir şeyler getirir verirlerdi. Yalnız yiyecek değil, giysi ve para da dahildi buna. O da yirmi beş, elli kuruş, bir lira, iki buçuk lira derken verilen paraları büyük bir titizlikle biriktiriyordu. Metal ve kâğıt paralarını koyduğu poşeti, kerpiç duvara gömülü olarak yapılan yüklükteki yorganının arasında saklardı. Bu onun kasasıydı. Ne var ki bu kasadan bütün nahiye halkının haberi vardı. Ara sıra kapısını açıp eşikte oturduğunda mutlaka bir ziyaretçisi olurdu. Oturur, geçmişten söz eder, anılarını tazeler ve sonunda da konuyu ne yapar eder, mutlaka teşt meselesine getirirlerdi. O da istek üzerine yüklükteki yorganın içinden para poşetini çıkarıp getirir ve arkadaşlarına tek tek saydırırdı. Her sayım sonunda yirmi lira olmaya ne kadar kaldığını öğrenir ve biriktireceği paranın miktarını aklında tutmaya çalışırdı.

            Şeyho Yazan'ın kamyonu kendisini şehrin eski mezarlığının önünde indirdiğinde dosdoğru bitişikteki Hacı Efendi Türbesine gitti. El açıp bir fatiha okudu ve içinden Allah'a şükür duaları etti. Bugün onun en mutlu günüydü. Cebinde tamı tamına yirmi lirası vardı. Bu, bir teşt parası demekti. Biraz sonra Bakırcı Ramazan Usta'nın dükkânına gidecek ve kendisine dükkânın en büyük teştinden bir tane alacaktı. Biraz oturdu. Soluklandıktan sonra elini koynuna soktu ve para poşetini çıkardı. İçindeki kâğıt ve metal paraları uzun fistanının eteğine dökerek saymaya başladı. Evet, emin olabilirdi. Bir saat önce şehre gelmek üzere evdeyken saydığı gibi tam yirmi lirası vardı. Birdenbire yüzüne renk gelmeye başladı. Sanki bir saatten beri kırk kilometrelik yolu kamyon kasasında koyun, keçi, kuzu, tavuk ve insanlarla iç içe, kucak kucağa, beşik gibi sallanarak gelen o değildi... Bütün yorgunluğu gitmişti. Yorgunluk dedikleri de neydi ki?... Şöyle evinizde teştinizin  içine kurulup birkaç tas su dökünce yorgunluktan eser mi kalırdı?.. Yeter ki bir teştiniz olsun, onun için her türlü yorgunluğa seve seve katlanılırdı…

            Ayağa kalktı, etrafına bakındı. Tanıdık birilerini arıyordu. Demirci ve kalaycı pazarına kadar eşlik edecek biri... Araması fazla sürmedi. Onun bu durumunu fark eden komşusunun oğlu Mustafa, Hızır gibi imdadına yetişti. Az önce kamyonun kasasında birlikte yolculuk yaparlarken şehre geliş amacını Mustafa'ya da anlatmıştı. Mustafa'nın da Demirci Pazarında işi vardı. İkisi beraber kol kola pazarın yolunu tuttuklarında Ayşe Teyze'nin yıllardır bilinen sessiz, sakin, beli bükük, yaşlı ve yorgun hali gitmiş, bambaşka birisi olmuştu. Mustafa'ya ayak uydurmada hiç sıkıntı çekmiyor, sağlam ve emin adımlarla cadde ve sokakları geride bırakıyordu. On onbeş dakikalık bir yürüyüşten sonra kestirme yollardan geldikleri Bakırcı Ramazan Ustanın dükkânındaydılar. .   .   .

            Şeyho Yazan'ın kamyonu sabah şehre gelir, ikindi namazından sonra da geri dönerdi. Nahiye ile şehir arasındaki tek ulaşım aracı bu kamyondu. Ayşe Teyze, Ramazan Usta'nın kendi elleriyle döverek çekiçlediği büyük bakır teştinin içine oturmuş, kamyon kasasında, sebze ve meyve kasaları, yük ve yolcular arasında evine dönüyordu. Ne kamyonun taşlı ve tozlu yollardan geçerken kendisine yutturduğu tozlar, ne beşik gibi sallanırken altüst olan organları hiç umurunda değildi... Kırkbeş  elli dakikadan beri turşuya dönen yolcuların en mutlusuydu. Kamyon, Bakacak Tepesi'nden aşağı doğru inerken, şoför muavini de yavaş yavaş yolculardan ücret toplamaya başlamıştı. Şehirle nahiye arasının kişi başı ücreti iki buçuk liraydı. Muavin, Ayşe teyzeden ücreti istediğinde, Ayşe Teyze hiç oralı bile olmamıştı. "Muavin şaka ediyor." diye geçirdi içinden... Ama bir iki dakika sonra aynı istek tekrarlanınca bu kez şaka olmadığını anladı:

- Ne ücreti, ne iki buçuk lirası yavrum?

- Senin yol paran Ayşe Teyze, dedi muavin.

- Ne yol parası yavrum?

- Kamyona binme ücretin Ayşe Teyze. Kamyonumuzla gelmiyor musun?

Durdu. Düşünmeye başladı. Başını kaldırarak şoför muavinine dik dik baktı:

- Aaa! Ne kamyonu, ne parası oğlum?.. Ben teştimin içinde değil miyim?

Muavin ve diğer yolcular çaktırmadan gülüyorlardı. Ayşe Teyzeydi bu... Bütün iyi niyeti ve saflığı üzerindeydi gene... Muavinle yolcular bir süre bakışıp gülüştükten sonra sessizliği bozan gene muavin oldu:

- Tamam Ayşe Teyze... Teştinin içindesin, onu anlıyorum da peki teşt de kamyonumuzun içinde değil mi? Hem seni hem de teştini taşıyan kim? Kamyon değil mi?

Bu konuşmalar sürerken kamyon da nahiyeye ulaşmış ve yolcular yavaş yavaş inmeye başlamışlardı. Ayşe Teyze, cebinden çıkardığı son iki buçukluk metal parasını muavine verdi. Teştini omuzuna alarak evine doğru yürümeye başladı. Kafası karışıktı. İçinden hâlâ mırıldanıyordu:

- Allah Allah! Aklım almıyor bir türlü... Hem teştime biniyorum, hem de şoför muavini benden iki buçuk lira ücret alıyor... Bu neyin nesi, diyordu...

 

Oyu Puanı: 2 - Ortalama: 5

Yorum Gönder Değerlendir
Yorumlar

Bilgiler
Burda 1175 Yazı Kayıtlı
Enfazla Bakılan: ESKİ SAMSAT’I ÖZLÜYORUM
Enfazla Değerlendirilen: FAHREDDİN AKTAŞ HAKK’A YÜRÜDÜ

Köşe Yazıları Bölgesini Gezen: 10 (0 Kayıtlı Üye 10 Ziyaretçi ve 0 Bilinmeyen Üye)
Görünen üyeler:


 
Samsat Haber @ Fahrettin ÇELİK

MKPortal ©2003-2008 mkportal.it

Haber Siteleri