Son mesaj - Gönderen: Editör - Çarşamba, 01 Şubat 2017 09:01
Bazı insanlar alçak gönüllüdür, bazıları da alçak olmaya gönüllüdür...
Köşe Yazıları

Köşe YazılarıOrhan SAMSATLIOĞLUKAYBOLAN BİR GÖRENEK [ Arama ]

KAYBOLAN BİR GÖRENEK
Başlık KAYBOLAN BİR GÖRENEK
Tarih 24.07.2018
Gönderen Editör

KAYBOLAN BİR GÖRENEK

(BAYRAM KILORU)

            Asıl konumuza girmeden önce şu “gelenek„ ve “görenek„ sözcüklerini sizlerle paylaşmak istiyorum. Bilindiği gibi gelenek; bir toplumda çok eskilerden kalan, kuşaktan kuşağa aktarılan, yaptırım gücü olan kültürel alışkanlık demek. Bu; bir bilgi, töre veya davranış olabilir. Yazılı bir metni yoktur fakat herkesi bağlayıcı niteliği vardır. Örneğin; kirveler arasında kız alıp vermenin olmaması, gençleri askere yollama törenleri gibi. Eskiden buna “anâne, örf„ de derdik.

            Görenek ise; görmekle oluşan alışkanlık demek. Bir şeyin eskiden beri görüldüğü gibi yapma alışkanlığı… Kişi, yapıp yapmamada serbesttir. Bağlayıcılığı yoktur. İmkân ve koşullarla ilgilidir. Eskiden buna “âdet„ denirdi. Örneğin; turşu basmak, bayram temizliği yapmak gibi.

            Şimdi gelelim eski Samsat’ımızdaki “Bayram kıloru„ göreneğine. Görenek diyorum, çünkü herkes değil, maddî durumu uygun olanların yaptığı bir alışkanlıktı. Ramazan Bayramı’na beş on gün kala işe tandır yapımıyla başlanırdı. Yeri (avlusu) müsait olanlar, uygun bir köşeye büyük bir varili andıran tandır yapımıyla başlardı hazırlığa. Kerpiç yapımında kullanılan sağlam ve dayanıklı toprak, samanla karıştırılıp iyi bir karışım elde edilir. Bu karışımdan her gün bir miktar azar azar kullanılarak varil şeklindeki tandırın en dip halkası ile işe başlanır. Beş on santimlik bir halka örülüp kurumaya bırakılır. Tandır inşaatını daha fazla yükseltemezsiniz, zira çamur (hamur) şeklindeki karışımın dik durmaması, kendini bırakması, düşmesi söz konusudur. Eğer sıcak mevsimde iseniz, günde iki üç defa beşer altışar santim yüksekliğindeki halkalarla örme işini ilerletebilirsiniz. Bu tandır örme işi, havaların sıcaklığına paralel olarak beş on gün içinde bitirilirdi. Beş on aileden oluşan kalabalık akrabalar, ortaklaşa bir tandır örer ve bayramda da müşterek kullanırlardı. Ağıza(yukarıya) doğru daralan varil büyüklüğündeki kurumuş tandırınızın etrafını kerpiç, taş, toprakla doldurup destekleyerek biraz da gömülmüş bir durum kazandırdığınızda artık şerefe, arife günlerindeki “kılor„ pişirilmesine hazır demektir.

            Bayrama iki üç gün kala kılor yapımı başlardı. Ailenin kalabalıklığıyla orantılı olarak bir, iki, üç teşt hamur hazırlanırdı. Kılorun unu, saf buğdaydan olurdu. Malzeme olarak da bol miktarda susam ve yağ kullanılırdı. Yağı ne kadar bol olursa kılorunuz da o kadar gevrek olur, ağzınızda hemencecik eriyiverirdi. Kılor yapılacak gecenin sabah namazında, yediden yetmişe ailenin bütün fertleri ayaktadır. Evin reisi, çoktan kalkmış ve çalı, çırpı, odun vesaire ile tandırı doldurarak yakmış, ısıtmakla meşguldür. Avlunun bir kenarına veya uygun olan başka odaya hasırlar, kilimler serilmiş üç dört ekmek tahtası belli aralıklarla dizilmiştir. Bu tahtalarda kızlar ve kadınlar merdaneler vasıtasıyla kılor açacaklardır. Pişirme işi, bu konunun uzmanı olan evin hanımı veya beyine aittir. Bazlama büyüklüğünde ve taplama kalınlığında açılan kılorlara bir de sarı renk veren “zerik=sarılık„ denen bitkisel boya sürülür. Bu doğal boya (zerik) tarlalardaki aynı bitkinin iğne yapraklarının toplanıp suda bekletilmesiyle elde edilen güzel kokulu ve cezbedici renge sahip yöresel bir buluştur.

            Üç dört elden ekmek tahtalarından gelen kılorlar, sac ile kapatılarak ısıtılmış tandıra (iç duvarlarına) yapıştırılmadan, bir leğen veya kovada bekleyen “zerik=sarılık„ ile sıvandıktan sonra eldivenli ellerde tek tek fırının duvarlarına tutturulur. Pişirme ustasının gözleri hariç, yüzü ve başı tülbentle iyice kapatılmıştır. Aksi halde kızgın varili andıran derin tandırın içine eğilerek elinizdeki kılorları duvarlara yapıştırmanız mümkün değildir.

            Bu işlem; bir şenlik, bir eğlence, tadına doyulmaz bir manzaradır. Çocuklar, genç kız ve erkekler daha fazla kılor açmak, hazırladığı kıloru özel merdanelerle süslemek, kenarı çatlamamış tam bir daire olmasına dikkat etmek konusunda hep tatlı bir yarış içindedirler. Ürettikleri malzemenin değerlendirilip puanlandırılması da onların elinden kılorları alan ve ayakta bekleyen pişirme ustasının işidir. Bu şenlik ve eğlence sabah ve akşam serinliklerinde aralıksız sürer. Öğlen sıcağında verilen molalardaki değerlendirme sohbetleri, birlikte güle oynaya yenen yemekler, gelen giden komşular ve komşu çocuklarının bu ortama kattığı güzelliklerin tadı, en az bayram kıloru kadardır.

            Eğer maddî durumunuz müsaitse kılorun şekerlisini de yaparsınız. Bütün özellikleri aynıdır. Farklı olan, şekerlisinin ebat olarak küçüklüğü ve de bir bazlama kalınlığında olmasıdır.

            Bayram akşamına gelindiğinde genellikle herkes kılorlarını açmış, pişirmiş, arka yüzlerine yapışan ufak tefek tandır topraklarını bıçakla sıyırıp temizlemiş ve kurutarak kaldırmıştır. Ondan sonra da sabah kahvaltılarında, ikindi ve akşam çaylarında ailece ve geln misafirlerle birlikte sohbet eşliğinde yemek… Hey gidi günler hey!.. Bayram demek, kılor demekti… Kılor demek; imece, birliktelik, sevgi, saygı, eğlence, dayanışma, bölüşme demekti… Oysa şimdi… Şimdi bütün bu güzellikler baraj gölünün altında kaldı. Bari balıklar bayram etsin…

 

Oyu Puanı: 3 - Ortalama: 5

Yorum Gönder Değerlendir
Yorumlar

Bilgiler
Burda 1175 Yazı Kayıtlı
Enfazla Bakılan: ESKİ SAMSAT’I ÖZLÜYORUM
Enfazla Değerlendirilen: FAHREDDİN AKTAŞ HAKK’A YÜRÜDÜ

Köşe Yazıları Bölgesini Gezen: 9 (0 Kayıtlı Üye 9 Ziyaretçi ve 0 Bilinmeyen Üye)
Görünen üyeler:


 
Samsat Haber @ Fahrettin ÇELİK

MKPortal ©2003-2008 mkportal.it

Haber Siteleri