Son mesaj - Gönderen: Editör - Çarşamba, 01 Şubat 2017 09:01
Bazı insanlar alçak gönüllüdür, bazıları da alçak olmaya gönüllüdür...
Köşe Yazıları

Köşe YazılarıOrhan SAMSATLIOĞLUBURAYA KUYRUKLU İNSANLAR GELECEKMİŞ [ Arama ]

BURAYA KUYRUKLU İNSANLAR GELECEKMİŞ
Başlık BURAYA KUYRUKLU İNSANLAR GELECEKMİŞ
Tarih 24.07.2017
Gönderen Editör

BURAYA KUYRUKLU İNSANLAR GELECEKMİŞ

Bir anı                                

(Gerçek bir öykü)

 

Yıl 1985. Aydın-Söke Ortaklar Anadolu Öğretmen Lisesi’nde öğretmenlik yapıyorum. Samsat’ın ilk kaymakamlarından Halil Kanal da Söke’de kaymakam. Arazisi ve evleri kamulaştırılan hemşehrilerimden sık sık mektup ve telefonlar geliyor: “Devlet bize oradan ev ve arazi verecekmiş. Orası neresi? Gidip gördükten sonra bize bilgi verir misin?„ diyorlar. Ben de hemşehrilerimizin bu yoğun istekleri karşısında bizim eski kaymakamımız Halil Bey’e gidip durumu anlatıyorum. Kendisi de Samsat’ta görev yaptığından konuya tamamen vakıf. Sohbetimizden sonra bir memurunu çağırıp şunları söylüyor:

—Hemen bir pikaba atlayıp Söke-Yenihisar’a gidiyorsunuz. Tavşanburnu Orman kampının tam karşısında geniş bir arazi var. Devlet, oraya Adıyaman-Samsat’tan gelecekler için konutlar yapacak. Oradaki yerlilerden birkaç kişiyle görüşerek Orhan hocamı gezdireceksin. Kendisi oraları iyice dolaşıp bilgi sahibi olmak istiyor. Benim de hemşehrim sayılır. Biliyorsunuz Samsat, benim ilk görev yerlerimden. Haydi bakalım, size iyi gezmeler!..

               Yarım saatlik bir yolculuktan sonra ben, eşim, görevli memur ve şoförümüz Yenihisar’ın berisindeki Tavşanburnu Orman Kampının tam karşısına denk gelen bir tarladayız. Daha doğrusu bir sebze bahçesindeyiz. Burası, bir yanı denize doğru uzanan geniş bir düzlük,  Söke Ova’sının küçük bir parçası;. Diğer yanı da oldukça büyük taş ve kayalıklarla dolu bir yer. Sebzelerin başında elli-elli beş yaşlarında bir kadın. Söke’nin yerel iş giysileriyle (kadın şalvarı ve kefiye ile) sebzelerini sulamakta. Grup olarak yanına yaklaşıp tanışmaya çalışıyoruz:

—Selamünaleyküm teyze! Kolay gelsin.

—Aleykümselam oğlum, hoş geldiniz.

—Nasılsınız?.. Ne yapıyorsunuz? Buralar sizin mi? İşleriniz nasıl?

—Sağ olun oğlum. Domatesleri suluyorum. Evet, buralar bizim. Etrafımızdaki diğer tarlalar da  

    komşuların. Gördüğünüz gibi buralara domates, biber, patlıcan, salatalık ekeriz. Geçimimiz 

    bundan. Komşularımızın da öyle. Evimiz Yenihisar’da. Bunlarla uğraşıp dururuz.

—Bütün bu arazilerin, bu tarlaların hepsinin tapusu var mı? Yoksa kiraladıklarınız da oluyor

    mu?

 —Olmaz mı kuzum? Hepsinin tapusu yok. Bir kısmı devletin. Devletinkileri de kiralayıp

     dururuz. Kimimiz mal sahibi, kimimiz kiracı, diyerek salatalık bölümüne geçiyor.

     Bostandan dört beş salatalık koparıp bize ikram ediyor:

—Yiyin, yiyin. Çok güzeldir. Tazecik.

 

Teşekkür edip ikram ettiği salatalıklarımızı yiyoruz. Gerçekten de “tazecik„…Tıpkı bizim Terbizek salatlığımız tadında… Salatalıklarımızı yedikten sonra sohbetimiz devam ediyor:

—Teyze, diyorum. Sana bir şey sorsam, acaba bu konuda fikrin var mıdır? Ne dersin?

—Sor bakalım oğlum, diyor. Neymiş acaba? Göreyim bakalım?

—Teyze! Devlet buraya Güneydoğu’dan Adıyaman’dan gelecekler  için  bazı konutlar

     yapacakmış, haberiniz var mı?

 

Teyzenin birden bire yüzü değişiyor. Kamburumsu beli doğruluyor. Kaşları çatılıyor ve yüzü (belki de bütün vücudu) geriliyor. Önceki sessiz, sakin, mülayim teyzemiz gidiyor; yerine kızgın, sinirli, gergin bir teyze geliyor. Başlıyor yakınmaya:

—Aahh oğlum aahh! Hiç sorma, diyor. Ağzımızın tadı kaçtı. Huzurumuz bozuldu.

    Hiçbirimizin tadı tuzu yok.

—Niye teyze? Ne oldu ki?

—Daha ne olsun oğlum? İşte senin dediğin gibi… Buraya Doğu’dan gelecekler için, o senin dediklerin var ya, işte onlar için devlet bir köy kuracakmış.

—Kursun teyze. Ne olacak ki? Devlet sizin tapulu arazilerinize mi kuruyor?

—Yok oğlum yok. Kendi arazilerine… Yani devletin arazilerine kuracakmış.

—Eee, madem öyle, bunun size ne zararı var?

—Olmaz mı oğlum? Bu gelenler kuyrukluymuş!.. Hepimiz korkuyoruz. Huzurumuzu kaçıracaklar. İşte sözün burasında ben ve eşim şaşırıyor, hayal kırıklığına uğruyoruz. Eşimin sinirleri bozuluyor:

—Orhan diyor. Şu kadına bir iki laf söyle. Yoksa ağzının payını ben vereceğim, diyerek kulağıma fısıldıyor. Elimle hastenelerdeki duvarlarda “sus!„ işareti yapan hemşirelerinkine benzer bir işaret yaparak hanımı sakinleştirdikten sonra soruyorum:

—Teyze, nasıl olur? Sen kuyruktan bahsediyorsun. Hiç kuyruklu insan olur mu?

—Ne bileyim ben oğlum! Öyle diyorlar işte… Onun için hiç keyfimiz kalmadı.

Artık ben de patlama noktasındayım. Arkamı kendisine dönerek konuşuyorum:

—Bak teyze, ben de oralıyım. Adıyamanlıyım. Samsatlıyım. Gelecek olanlar benim koşularım, akrabalarım. Hepsi benim gibi… Şöyle bana iyice bak. Benim kuyruğum var mı? Kadın biraz şaşkın, biraz mahçup beni ve olmayan kuyruğumu süzdükten sonra saf saf:

—Yok oğlum, senin kuyruğun yok.

—Peki teyze, sen insan denen canlı türünün hiç kuyruklu olanını duydun veya gördün mü? Bir hayli düşündükten sonra:

—Ne bileyim oğlum, herkes öyle söyler işte, diyor. Artık daha fazla konuşmaya lüzum görmeden “Allahaısmarladık„ demeyip ayrılıyoruz. Alacağımız cevabı fazlasıyla aldığımızın kızgınlığı ve moral bozukluğu içinde Söke’ye dönüyoruz.

 

Ne diyelim? Atalarımızın, babalarımızın, köylülerimizin giydikleri yerel giysi şalvardan dolayı bize yıllarca “Kuyruklu Kürt„ diyenler utansın!..

 

Oyu Puanı: 3 - Ortalama: 5

Yorum Gönder Değerlendir
Yorumlar

Bilgiler
Burda 1175 Yazı Kayıtlı
Enfazla Bakılan: ESKİ SAMSAT’I ÖZLÜYORUM
Enfazla Değerlendirilen: FAHREDDİN AKTAŞ HAKK’A YÜRÜDÜ

Köşe Yazıları Bölgesini Gezen: 7 (0 Kayıtlı Üye 7 Ziyaretçi ve 0 Bilinmeyen Üye)
Görünen üyeler:


 
Samsat Haber @ Fahrettin ÇELİK

MKPortal ©2003-2008 mkportal.it

Haber Siteleri