İnsanoğlu her şeye alışıyor. Vefasızlıklarında, zamansız ayrılıklarında artık eskisi kadar beni üzmesine izin vermiyorum. Zaten sırtımdaki heybemde ağzına kadar bunlarla dolu, hatta taşıyor bile… Artık bugün “canımsın” diyenlerin, bir sonraki gün “eyvallah” deyip sessizce kayboluşuna bile tanıklık eder olduk. Şöyle bir düşünün isterseniz. Sonu olmayan bir şey var mı? Yok, sevgili dostlar yok! Her güzel başlangıcı olan şeyin mutlaka bir sonu var. Ne yapalım? Hayatın akışı bu şekilde tasarlanmış. Hayatta pek çok sonla karşılaşıyoruz. Bunlardan kimini görerek, kimini duyarak kimini ise bizzat kendi hayatımızda yaşayarak tecrübe ediniyoruz. Sanıyorum en masumu filizlenen bir çiçeğin ömrünü tamamlayıp çiçeklerini tek tek dökmesi. Yaşanılanların çoğunda üzüntü ve keder var. Nasıl olmasın ki içinde emek olan her şeyin bitişinde mutlaka bir hüzün var… Fernando Pessoa’nın da dediği gibi; Ruhum üşüyor; nasıl iyice örtünürüm bilmiyorum. Ruh üşümesine ne cüppe var ne palto. Ruhunun üşüdüğünü hisseden artık bir daha bunu unutmaz. İyiliği de kötülüğü de unutmayanlardanım ama tek farkla; kötülüğe kötülükle cevap vermeden içe dönen serzenişlerle, daha güçlü bir ben inşa ederek unutmayanlardanım…