Geldi, geliyor derken, nihayet 12 Haziran seçimlerini geride bıraktık. Tüm tahrik ve provokasyon girişimlerine rağmen, sansasyonel bir olay yaşanmadan, seçimleri salimen atlattık. Halk, demokratik görev bilinci ile sandıklara koştu ve dört yıl süre ile ülkeyi yönetecek kadroyu özgür iradesi ile belirlemiş oldu.
Seçimlerde % 87 gibi çok yüksek bir katılım gerçekleşti. Pazar günü halk, işini gücünü bırakarak, kutsal bir görev bilinci ile sandıkların yolunu tuttu. Böylece milletin terazisinde tartıya çıkan partiler, millet nezdindeki ağırlıklarını öğrenme şansını yakalamış oldular. Meydanlarda bol bol konuşan ve eteğindeki taşları döken partilerin lider ve yöneticileri milletin kendilerine biçtiği rolü kabullenmek gibi bir durumla karşı karşıyalar şimdi. Partilerin bu rolü benimsemeleri kendi menfaatlerine olup, aksi halde kaybeden kendileri olacaklardır. Çünkü demokrasilerde millete rağmen bir yerlere varmak mümkün değildir. Demokratik yönetimlerin olduğu yerlerde gerçek vasi milletir. Bu gerçeği unutup, başka yerlerde vasi aramaya kalkanlar yok olmaya mahkûmdurlar.
Bazı ufak tefek yanılmalar dışında, büyük çaplı bir sürpriz yaşanmadan, seçimler beklentiler doğrultusunda neticelendi. Yapılan seçimde, AK Parti, milletvekili itibariyle Anayasa’yı referanduma götürme sayısı olan 330’un altında kalmakla birlikte, üçüncü dönem oylarını artırarak iktidarını korurken, yakalaması çok zor bir rekora imza atmış oldu. Milletvekili sayısı azalmakla birlikte %50 oranında oy alarak, üç dönem üst üste ve her seçimde oyunu arttırıp iktidara gelerek, cumhuriyet tarihinde bir ilki gerçekleştirdi.
CHP, beklentiler doğrultusunda %25-28 bandında kalarak, sadece durumu idare etmiştir. Her ne kadar Kılıçdaroğlu, bu sonucu başarı olarak lanse ediyorsa da, bu bir yanılsamadan ibarettir. Bütün pohpohlamalara ve en azından partinin oy oranının %30’ün üstüne çıkarılma vaadine karşılık, yeni genel başkan ve yönetimin rahat çalışması için partinin dikensiz gül bahçesi haline getirilmesine rağmen, alınan% 26’lık oy oranı kesinlikle başarı olarak kabul edilemez. Her halükarda, CHP açısından %30’un altındaki her oy oranı büyük bir başarısızlık sayılmalıdır. Parti yöneticilerinin zoraki olarak iyimser mesajlar vermesi, züğürt tesellisinden başka bir şey değildir.
MHP açısından ise, sonuçlar hezimet değilse bile, büyük bir yenilgi sayılır. Bu parti önceleri büyük hedeflerle yola çıkıp, parti yöneticilerinin skandal kasetlerinin açığa çıkması ve Genel Başkan Bahçeli’ye şantaj yapılarak, Fethullah Gülen Hoca Efendiye karşı saygısız ve iftira içeren bir söylem geliştirmesinin sağlanması, partiyi iniş trendine sokmuş, barajı geçip geçmeyeceği tartışılır olmuştu. Buna rağmen alınan %13 oranındaki hatırı sayılır bir oy oranı, partinin hayatiyetini sürdürmesi bakımından son derece önemlidir ve bu, görmezden gelinecek bir oran değildir.
BDP, beklendiği gibi, parlamentoya 36 vekil gönderirken, diğer küçük partiler ise fazla bir varlık gösteremediler. Ülkemizde nüfusun 1/3 nün Kürt olduğu gerçeği göz önünde bulundurulunca, alınan % 6,5 orandaki oy, BDP açısından kesinlikle başarı olarak kabul edilemez. Bu sonuçlarla, BDP’nin ayırımcı politikalarının Kürtlerden ve bölge halkından onay almadığı resmen tescillenmiş oldu.
Seçimlerin en büyük galibi şüphesiz ki milletimiz ve demokrasimiz olmuştur. Bu sonuçlarla millet, rüştünü ispat etmiş ve demokrasiye kurulmak istenen tuzakların bertaraf edilmesiyle rahat bir nefes almıştır. Seçimin kaybedenleri ise, hiç şüphesiz statükodur, vesayet sistemidir, Ergenekon Terör Örgütüdür. Milletimiz, sandıklarda bunlara, büyük bir ders vermiş ve belini doğrultamayacakları, iflah olmaz bir darbe indirmiştir.
Her ne kadar, AK Parti’nin tek başına doğrudan veya referandum yolu ile Anayasa’yı değiştirecek milletvekili sayısını elde edememesi ve CHP ile MHP’nin listelerinden, terör örgütü üyeliği ve darbeye teşebbüsle suçlanan bazı sanıkların milletvekili seçilmeleri bu odaklar açısından başarı gibi görünse de, bu, Pirüs Zaferinden başka bir şey değildir. Yine de, ellerine geçirdikleri bu fırsatı milletin önüne engeller çıkarmak ve demokrasiye tuzaklar kurmak için, sonuna kadar kullanacaklarını tahmin edebiliyoruz.
Ortaya çıkan sonuçlardan sonra, partilere düşen, milletin verdiği mesajı doğru okuyarak gereğini yapmaktır. Bu seçimlerden çıkan en büyük mesaj, yeni, sivil, demokratik bir Anayasa’nın yapılmasıdır. Bu mesajın muhatapları bütün partiler olmakla birlikte, en büyük muhatap iktidar partisidir. Bu mesaja kulak vererek, AK Parti’nin zaman yitirmeden, sivil demokratik bir Anayasa için hemen kolları sıvamaya başlaması gerekir. Bu konuda hiçbir mazeretin geçerliliğinin kalmadığı artık bilinmelidir. Her ne kadar iktidar partisinin sandalye sayısı bu işe yetmiyorsa da, diğer muhalefet partileri ile uzlaşma arayışına girerek, sivil toplumun katkısı ve değişik toplum kesimlerinin konsensüsü ile herkesin “İşte bu benim Anayasamdır” diyebileceği bir Anayasa’nın hayata geçirilmesi için lokomotif görevi üstlenmelidir.
Seçimden çıkan bir diğer önemli mesaj ise, milletimizin yalan siyasetine ve popülizme artık rağbet etmediğidir. Hesapsız -kitapsız, bol keseden dağıtan partilerin seçimde almış oldukları sonuçlar bu durumu açıkça teyit etmektedir. Ortaya çıkan bu sonuçlar belki de, hayırlı gelişmelere vesile olur ve daha sonraki seçimlerde bu sorumsuz tutum terk edilir!
Muhalefet partilerinin de, milletin kendilerine biçtiği role rıza gösterip, uzlaşmacı bir tavır içine girerek, yeni Anayasanın yapımı ve özgürlüklerin genişletilmesi çabalarına katkı vermeleri gerekir. Çünkü bu partilerin de kampanya sırasında verilmiş sözleri ve taahhütleri bulunmaktadır. Buna rağmen yan çizerlerse, halktan tam anlamıyla tecrit olmanın yolunu kendileri açmış olacaklardır. Bütün bunlardan sonra hiçbir partinin Anayasa konusunda işi yokuşa sürme ve savsaklama gibi bir lüksü olamaz. Bu yola tevessül eden partiler milletin tokadına müstahak olacak ve bu tutumlarının bedelini en ağır şekilde ödemek durumunda kalacaklardır.
Muhalefet partilerinin buna razı edilmeleri kolay bir iş değildir. Çünkü vesayet sistemi ve statükocuların başta gelen amacı, sivil bir Anayasanın hayata geçirilmesinin önüne set çekmektir. AK Parti’nin iktidara geleceğini herkes gibi onlar da tahmin edebiliyorlardı. Hiç değilse, bu partinin Anayasayı değiştirecek sayısal çoğunluğu elde etmelerinin önüne geçilerek, sivil bir Anayasanın yapılması imkânsız hale getirilmelidir(!) Parlamentoda grubu bulunan partilerin, Ergenekon Terör Örgütü ile göbek bağı içinde olmaları ve adı geçen örgüte diyet borçları bulunmaları nedeniyle, bu partilerin bağımsız hareket etmeleri çok zordur. Buna bir de AK Parti düşmanlığı eklenince işin zorluğu daha da anlaşılır hale gelmektedir. Her şeye rağmen, insan bu konuda iyimserliğini korumak istiyor. Bekleyip görelim…
Seçimlerin milletimiz, demokrasimiz ve özgürlüklerin genişletilmesi için yeni bir milat olması dileği ile…
Bu yazıyı da diğerleri gibi zevkle okudum. Kalemine yüreğine sağlık Sayın Aktaş. Yazar kadromuz gerçekten kaliteli. Tek şikayetim diğer arkadaşların az yazı yazmaları. Bence daha çok yazmalıyız. Bazen gündemi takip etmeli, bazen gündem oluşturabilmeliyiz. Selamlar Saygılar. F.ÇELİK