Henüz ilçe olmadan önce merkez, ilkokul olarak kullanılan Halkevi binasının bulunduğualandı. Bu bina, nahiyenin tamortasında, Çetinkaya’larınbitişiğindekiöğretmenlojmanındansonraSamsat’ınikincikiremit çatılıyapısıydı. Bunların dışındaherhangi bir çatılıbinayoktu.
Bakkalar da bu ilkokul binasının bulunduğu meydanın etrafınaserpilmişdurumdaydı. Kerpiç ve ahşaptı hepsi. Küçük ve dar bir kapının açıldığı mekanın yarısı bakkaliyeeşyalarına (raflara)gerikalan ahşapsedirlerdenoluşankısmı dasohbetiçin gelipoturacak müdavimkomşularaayrılırdı.
Soğukkışmevsimindeiçeridemangaletrafındaoturupısınmayaçalışanlar, diğerzamanlardadadükkanlarınönündekiaçıkalandaiskemle, kürsü sefası ve muabbeti yaparlardı. Yusuf Öztürk ve Mehmet Ateş, sohbet arkadaşlarını rahat ettirmekiçindükkanlarınortasınatahtavemukavvakarışımı, iplesallananbirerbüyükyelpaze deyapmışlardı. Sohbetçilerdenbiriyelpazenin tamkarşısınaoturur, uzunipinitutarakgerervesallar, buşekilde mekanıserinletirdi.Diğerleri dehemenhemenhepaynı olan güncelkonuları tekrartekraraçarvesohbetin,muhabbetin kıvamınıbulmasına çalışırlardı. Aradabirgelen müşteri olursasohbetekısabir araverilir, alışveriştensonrakaldıklarıyerdendevamedilirdi. İlçede henüzkahvehane olmadığından, onunişlevini buküçükbakkaliyeler görürdü.
Nahiyeninkıdemli bakkalları YusufÖztürk, Kerem Ateş (sonraları oğulları Mehmet ve Ali Ateş)MüslümTuncer veAbdullah Erdem idi. İlçeolduktansonra anacaddeüzerindeMehmetYazan, HalitÇetinkaya, MustafaAtabaydaeklendi.Ancak, HemiCımo’nunprofosyenelanlamdaaçtığı ilkkahvehane ilebirliktebakkalar da eski çokamaçlı işlevlerini yavaş yavaşkaybettiler. İnsanlar artık bakkal dükkanlarını değil, kahvehaneyi tercihetmeyebaşladılar.
Bakkalların bir diğer ek işlevi de postacılık görevi idi. Postaneye gelen mektuplar, mahallelerine göre dört beş gruba ayrılır ve bakkallara verilirdi. Mektup bekleyenlerde postane yerine bakkalına gider ve kendisine gelen mektubunu oradan alırlardı. Her bakkalın bir mektup köşesi olur ve mektuplar orada biriktirilirdi.
Halkın gelir düzeyi genelde düşük olduğundan alışverişlerin çoğu veresiye yapılırdı. Ekini, tarlası, ürünü olsun olmasın herkes, harman zamanı ödemek üzere ihtiyacını alır ve borç defterine yazdırırdı. Harman zamanı geldiğinde de ya nakit olarak ya da buğday olarak borcunu öder, sildirirdi. Bir yıl boyunca alınan hiçbir yiyecek, içecek ve sair maddenin fiyatı hiç değişmez, hep aynı kalırdı. Peşin de alsanız, bir yıllığına veresiye de alsanız fiyatlar hep aynı idi. Ne bakkal, ne de müşteri “enflasyon, fiyat farkı, zam” gibi kavramları ne bilir ne de gündeme getirirlerdi. Enflasyonun sıfır olduğu o yıllarda halk da esnaf da hallerinden gayet memnunlardı.
Nakit para dışında alışverişte buğday ve yumurta da çoğu kez kullanılırdı. Gelen buğday veya yumurtalar paraya çevrilerek alışverişte nakit yerine geçerdi. Özellikle çocuklar için bir yumurtanın çok büyük bir anlamı ve önemi vardı. Bir yumurta demek; şeker, helva, lokum, fındık, fıstık demekti. Bakkallar, gelen yumurtaları saman dolu sepet veya sandıklarda biriktirir, onbeş yirmi günde bir şehre götürerek veya göndererek paraya çevirirlerdi.
Günün yirmidört saatinde istediğiniz bakkaldan dilediğiniz ihtiyacınızı karşılıyabilirdiniz. Gecenin ortasında bile kapısını çaldığınız bakkal, kalkar gelir, dükkanını açar ve veresiye olarak istediğiniz ihtiyacınızı verirdi. Nazlanmak, mırın kırın etmek kimsenin aklına bile gelmezdi. Çocukla çocuk, yaşlıyla yaşlı, kadınla kadın olan bu bakkallar gerçekten de ne güzel insanlardı…
Yardımlaşmanın, komşuluğun, dostluğun, sabrın ve kanaatin sembolü olan o güzel insanların birçoğu bugün yaşamıyor. Hepsi de arkalarında güzel anılar bırakarak aramızdan ayrıldılar. Bizlere unutulmaz anılar bırakarak… O güzel insanların aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyor, kendilerine Cenabı Allah’ tan rahmetler diliyoruz. Nur içinde yatsınlar. Mekanları cennet olsun.