Cuma salası verildikten sonra yavaş yavaş manevi bir hava çökmeye başladı yeryüzüne.
Namaz vaktı yaklaştıkça telaşım bir kat daha arttı.
Abdestimi alıp yaklaşık 500 metre mesafedeki camiye doğru yola çıktım.
Dört rekat namazımızı kıldıktan sonra İmam kürsüye çıktı.
Hutbe duasına başlamadan hemen konuya girdi.
Muhterem cemaat Camiimizin elektrik borcu için namazdan sonra para toplanacaktır. Herkes elinden gelen……. Diye devam etti.
Sonra Bismillah…….. diyerek hutbeye başladı.
O anda bende kayışlar koptu.
İmam hutbede neler söyledi, konusu neydi. Farzlarda hangi süreleri okudu .
Hiçbirini hatırlamıyorum.
Acaba dedim kendi kendime; bu konu hutbeden önce söylenecek kadar önemli bir konumu.
Yok mu bunun çözümü. Namaz boyunca düşündüm durdum.
Devlet kendi kurumundan para almasa veya durumu iyi olan bir Müslüman kardeşimiz üstlense; veya diyanet bunu karşılasa veya bu harcamalar herhangi bir fondan karşılasa…… Daha neler neler.
Hiçbiri çözüm değildi aslında, buna daha kalıcı bir çözüm bulunmalıydı. Kimseden para istemeden, dilenci konumuna girmeden.
İşte tam bu noktada bir şimşek çaktı beynimin derinliklerinde.
Tarih boyunca bize miğfer olan kubbelerimiz ne güne duruyordu.
Kubbelerin etek kısmı boyunca güneş panelleri döşenemez miydi.
Böylece gün boyu güneş ışınlarından faydalanılabilirdi.
Akıllı evler, akıllı apartmanlar derken akıllı kentlere doğru yol alırken neden akıllı camimiz olmasındı.
Yetkili birim ve kuruluşlarla iletişime girilerek böylesi bir proje pekala geliştirilebilirdi
Usta bir estetikle hem camiye güzel bir görünüm kazandırılır hem de yıl boyu elektrik ihtiyacı fazlasıyla karşılanabilirdi.
Tüm bu düşüncelerle boğuşurken müezzinin tembihat duasıyla kendime geldim.
Namaz boyunca neler okudum, nasıl namaz kıldım, eksik mi fazla mı kıldım bilmiyorum
Allah kabul etsin.
Ama namaz sonrası çok mutlu olduğumu söyleyebilirim.
Namaz çıkışı bu düşüncemi arkadaşa açınca valla senden korkulur dedi, gülüştük.