Son mesaj - Gönderen: Editör - Çarşamba, 01 Şubat 2017 09:01
Bazı insanlar alçak gönüllüdür, bazıları da alçak olmaya gönüllüdür...
Köşe Yazıları

Köşe YazılarıZiya AKTAŞDEVLETİN KÜRT POLİTİKASI VE ASİMİLASYON (1) [ Arama ]

DEVLETİN KÜRT POLİTİKASI VE ASİMİLASYON (1)
Başlık DEVLETİN KÜRT POLİTİKASI VE ASİMİLASYON (1)
Tarih 20.03.2012
Gönderen Editör

DEVLETİN KÜRT POLİTİKASI VE ASİMİLASYON (1)

 

            Tarihin ilk dönemlerinde şehir (site) devletleri ile başlayan insanlığın devlet serüveni, MÖ 2000-MS 1900’lü yıllar arasındaki uzun zaman diliminde çok uluslu imparatorluklar şeklinde devam etmiş, 19. asrın ikinci yarısından itibaren ise yıkılan imparatorluk devletlerin yerine tarih sahnesine ulus-devletler çıkmıştır.

 

            Tarihin hafızasına müracaat edildiğinde, ulus-devletlerin yapılanmasında saf ırktan ziyade, değişik etnik grupların gönüllü birlikteliğinin esas alındığı görülecektir. Önceleri gönüllü olarak devlet çatısı altında yer alan halklar, devletlerin zayıflamasına paralel olarak, çatısı altında yer aldığı devletin birliği aleyhine taleplerde bulunmuş, seslendirilen bu talepler federatif bir yapılanmadan bağımsız devlete kadar uzayıp gitmiştir.

 

            Mirasçısı olduğumuz Osmanlı İmparatorluğu da dünyadaki genel gidişe paralel bir seyir izlemiş, önceleri gaz kamaştırıcı bir imparatorluk şeklinde örgütlenen bu cihan devletinin gerileme dönemine girip zayıflamaya başlaması ile devletin bünyesinde yer alan uluslar bir bir bağımsızlığını kazanırken imparatorluğun son yıkıntıları üzerinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti vücut bulmuştur.

 

            Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşunda, çeşitli etnik grupların koalisyonu şeklinde bir örgütlenme modelinin esas alındığı görülmektedir. Kuruluş aşamasında bu birliktelik gönüllülük esasına dayanırken, daha sonraki yıllarda başlayıp, Cumhuriyet tarihi boyunca zaman zaman dile getirilen etnik grupların hak talepleri ile birlikte süreç içinde birçok isyan girişimi vuku bulmuştur.

 

            Türkiye’yi en fazla uğraştıran ve başını ağrıtan, devletin çatısı altında yer alan en büyük etnik grup olan Kürtler olmuştur. Kuruluş aşamasında Türklerle birlikte Kurtuluş savaşında rol alan Kürtler ülkenin sahibi olmak bakımından savaş esnasında eşit muamele görürken ülke, düşmanlardan temizlenip devletin temelleri atıldıktan sonra zamanla Kürtler aleyhine gelişen bir seyir izlenmiştir. İttihat Terakki’den tevarüs edilen katı Kemalist gelenek Cumhuriyetin kurucu kadrosunu etkisi altına almış, bu kadronun izlediği ceberut politikaların sonucu olarak, Kürtler asimilasyona tabi tutulmuş ve her türlü hak talepleri şiddetle bastırılmaya çalışılmıştır.

 

            Bu süreçte devletin uyguladığı asimilasyon politikasına en sert tepki ve direniş doğal olarak Kürtlerden gelmiş ve zaman zaman Kürtler açısından haklı gerekçelere dayanan isyan hareketleri baş gösterirken, yapılan bu isyan girişimleri çok şiddetli ve kanlı bir şekilde bastırılmıştır. Şiddet argümanının devreye sokulması ile devletle Kürtler arasındaki mesafe açıldıkça açılmış, böylece Kürt sorunu, Cumhuriyet tarihi boyunca kanayan bir yara olarak varlığını sürdürmüştür.

 

             Devlet politikası olarak uygulanan; bir halkın, bir etnik grubun asimilasyona uğratılarak tek ulus oluşturma projesi umulanın aksine başarısızlıkla sonuçlanmış, bu yolla sağlam bir birlikteliğin sağlanması şöyle dursun, ayrışma daha da derinleşmiştir.

 

            Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren asimilasyona tabi tutulan ve bir pota içinde eritilmeye çalışılan Kürtlere karşı izlenen bu sert politikalardan sonuç alınamaması üzerine, politika değişikliğine gidilme gereği duyulmuş, bu konuda izlenen politikalar peyderpey Kürt kimliğini tanıma ve Kürtlere kültürel hakların verilmesi yönünde evrilmiştir. Devletin bu kabul politikası Özal döneminde iyice ivme kazanmış, Erdoğan dönemi ile birlikte ise Kürtlere, birçok sosyal ve kültürel haklar verilmek suretiyle zirve yapmıştır. Verilen haklar Kürtler açısından önemli kazanımlar sayılmakla birlikte, bunların yeterli olduğunu söylemek elbette mümkün değildir. Bu yolda alınması gereken daha çok mesafenin olduğu bilinen bir gerçektir.

 

            Şu kadar var ki, bu yolda mesafe alabilmenin, karşılıklı görüşme ve diyalog kanallarının açık tutulmasına bağlı olduğu, bunun için de terörün durmasının şart olduğu hiç bir zaman akıldan uzak tutulmaması gerekir. Kanın akmakta olduğu bir sırada meseleyi görüşecek muhatap bulmak çok da kolay değildir.

 

            İlk başta Kürt varlığının tanınması yönünde bir etkisi olsa bile, süreç içinde PKK’nın izlediği şiddet politikalarının Kürtlere zarardan başka bir getirisi olmamıştır. Zaten şu anda sürmekte olan bazı soruşturmalar çerçevesinde ele geçen belgelerden örgütün gerçekleştirdiği eylemlerin gerisinde, Türkiye üzerinde menhus emelleri olan başta İsrail olmak üzere bir kısım dış mihraklarla içeride devlet aleyhinde faaliyet gösteren Ergenekon Terör Örgütü’nün parmağının olduğu anlaşılmıştır.

 

            PKK eylemlerinin, Kürt hakları ile bir ilgisinin olmadığı, devlet tarafından Kürtlere demokratik haklar verildikçe örgütün eylemlerini arttırmasından bellidir. Haklarının verilmesi için mücadele ettiğini ileri sürdüğü Kürtleri katleden bir örgütün Kürt hakları için yola çıktığı hakkındaki iddiası nasıl inandırıcı olabilir ki?  Zaten şu anda Kürt kimliğini tanıyan ve devlet çatısı altında yer alan etnik gruplara her türlü sosyal ve kültürel hakları vermeye hazır bir hükümet iş başında iken, terör estirmenin hiç bir makul ve haklı gerekçesi olamaz.          

 

            Gelecek yazıda konunun devamında buluşmak dileği ile…

 

 

Ziya AKTAŞ

Oyu Puanı: 12 - Ortalama: 4.67

Yorum Gönder Değerlendir
Yorumlar

Bilgiler
Burda 1175 Yazı Kayıtlı
Enfazla Bakılan: ESKİ SAMSAT’I ÖZLÜYORUM
Enfazla Değerlendirilen: FAHREDDİN AKTAŞ HAKK’A YÜRÜDÜ

Köşe Yazıları Bölgesini Gezen: 3 (0 Kayıtlı Üye 3 Ziyaretçi ve 0 Bilinmeyen Üye)
Görünen üyeler:


 
Samsat Haber @ Fahrettin ÇELİK

MKPortal ©2003-2008 mkportal.it

Haber Siteleri