Son mesaj - Gönderen: Editör - Çarşamba, 01 Şubat 2017 09:01
Bazı insanlar alçak gönüllüdür, bazıları da alçak olmaya gönüllüdür...
Köşe Yazıları

Köşe YazılarıOrhan SAMSATLIOĞLUBEYAZ, BEMBEYAZ VE TEMİZ: UZUN MEHMET [ Arama ]

BEYAZ, BEMBEYAZ VE TEMİZ: UZUN MEHMET
Başlık BEYAZ, BEMBEYAZ VE TEMİZ: UZUN MEHMET
Tarih 24.07.2018
Gönderen Editör

BEYAZ, BEMBEYAZ VE TEMİZ: UZUN MEHMET

            İri yarı, güçlü kuvvetli, insan azmanı, pehlivan yapılı biriydi. Altmış beş, yetmiş yaşlarındaydı. Saçı, sakalı, giysileri, ayağındaki delikli lastik ayakkabıları dahil, tepeden tırnağa beyaz, bembeyazdı. Şalvar yerine, aynı biçimde beyaz ve uzun bir don giyerdi. Onun üstüne dizlerinden aşağı inen bir fistan fanila karışımı giysi… Onun da üstüne bazen çizgili beyaz bir gömlek, ara sıra da siyah bir yelek… Ama beyaz ve beyazlık, onun en belirgin özelliğiydi. Bu don, bu gömlek, ‘’kıras’’ dediğimiz giysi ve beyaz lastik terlikler hiç mi  kirlenmezdi?.. Hep beyaz, her zaman temiz ve pırıl pırıl… Kırmızı olan, kan ve can dolu yanakları ve yüzüydü. Yüzünün en dikkat çeken, en önde olanı da iri burnuydu. Hele ellerinin ve parmaklarının maşallahı vardı… Bir insanın, bir pehlivanın parmakları bu kadar mı uzun, bu kadar mı güçlü ve kuvvetli olurdu?.. Evet, onunkiler öyleydi…

            Eski Samsat’ın Fırat kapısı harabelerinin bitişiğindeki kerpiç bir evde eşi ve oğlu Ahmet’le birlikte yaşarlardı. Onların bitişiğinde de ilçe olduğumuzda ilk gardiyan olacak olan oğlu Abdüssamet otururdu. Abdüssamet’in de ondan pek geri kalan bir yanı yoktu. O da iri yarı, pehlivan yapılı ve Samsat’ın en iyi yüzücülerindendi. “Uzun„ soyadı kendilerine boşuna verilmemişti. Tam da soyadlarının ehli idiler. “Uzun„ sözcüğünün Farscadan alınan karşılığı “Direz„ idi. Biz de kendisini, bu sözcüğün yerel Kürtçede bozulmuş biçimi olan “Direj„ lakabı ile bilirdik: “Mehmedi direj=Uzun Mehmet.„  

            Evleri camiye çok yakındı. Bütün vakit namazlarını camide, merhum Abdülkadir Efendi’nin imametinde eda  ederdi. Titrek elleriyle bastonuna dayanır,  herkesten önce gelir herkesten sonra ayrılırdı camiden.

            Caminin hemen bitişiğinde bakkal Hacı Müslüm’ün dükkânı ile kasap Milla’nın iş yerleri vardı. Hacı Müslüm’ün dut ağacının dibine dizdiği sebze ve meyve kasalarından bir şeyler seçerkenki durumu görülmeye değerdi. Beyaz giysileriyle sebze- meyve kasalarının önüne çömelir, titrek ve kocaman parmaklarıyla seçmeye başlardı sebzeleri… Bu seçme, normalden çok daha uzun sürerdi. Domates, patlıcan, biberlerden birini kaldırır, diğerini indirirdi. Bakkal Hacı Müslüm; bu müşkülpesent komşusunun huyunu bildiğinden, sesini çıkarmaz, müdahale etmez, seyretmekle yetinirdi. Yarım saati bulan titiz bir seçme ve ayıklamadan sonra sebze ve meyvelerden iki kişilik bir aileye yetecek kadarı alınmış, kese kâğıtlara, oradan da terazinin kefesine konmuş olurdu.

            Boş zamanlarında Bakkal Hacı Müslüm’ün dükkânının karşısında cami duvarının dibindeki dut ağacı gölgesinin devamlı bir abonesiydi. Her gün ikindi saatinden sonra ezeli rakibi Abdo Polat’ın eşeğiyle Aşağı Fırat Mahallesinden gelişini beklerdi. Gelir gelmez de  kıyasıya bir dama oyununa tutuşurlardı. İkisi de fanatik birer dama tutkunuydular. Oyunun şeklini, çizgilerini karo taşı ebadında beyaz bir taşa çiviyle kazımış,  kazıdıkları bu taşı da dut ağacının dibine bir yere toprağa sabitlemişlerdi. Onun içindir ki damaları her gün hazır demekti. Taşlarını da bir kesede ceplerinde taşırlardı. Bu taşlar, kullanıla kullanıla aşınmış, törpülenip cilalanmış, birer inci görünümü kazanmışlardı. Karşı karşıya oturup oyuna başladıklarında, çevre ile irtibatları kopar, olan bitenlerden hiç haberleri olmazdı. Varsa yoksa birbirlerinin taşlarını ütmek ve rakibini yenmek… Hasan Ağa mı gelmiş, Mehmet Öztürk mü gelmiş, Mehmet Çetinkaya ( Hemi Eli Kade) mi gelmiş… Umurlarında bile olmazdı. Onlar da bunu bildiklerinden, sessizce yanaşır ve Bakkal Hacı Müslüm’un uzattığı iskemlelere yavaşça oturup seyretmeye başlarlardı. Taa ki galip gelen bağırarak kahkahayla ayağa kalkana kadar… “Ha… Ha… Ha!.. Geçmiş olsun!.. Zararı yok!.. Üzülme.„ Bunlar, galip gelenin değişmez sevinç ve zafer çığlıklarıydı.

            Eski Samsat, baraj suları altında kalana kadar bu tablo, bu manzara, bu kahkaha ve çığlıklar, çoğumuzun olmazsa olmazı, hayatımızın güzel kesitleriydi. Ne var ki baraj, bütün güzelliklerimizi aldı götürdü, içip yuttu. Uzun Mehmet amca da beyaz, bembeyaz giysileriyle bir kelebek gibi anılarımızda ve rüyalarımızda kaldı… Nur içinde yat sevgili Mehmet amca!.. Mekânın cennet olsun.

 

Oyu Puanı: 2 - Ortalama: 5

Yorum Gönder Değerlendir
Yorumlar

Bilgiler
Burda 1175 Yazı Kayıtlı
Enfazla Bakılan: ESKİ SAMSAT’I ÖZLÜYORUM
Enfazla Değerlendirilen: FAHREDDİN AKTAŞ HAKK’A YÜRÜDÜ

Köşe Yazıları Bölgesini Gezen: 3 (0 Kayıtlı Üye 3 Ziyaretçi ve 0 Bilinmeyen Üye)
Görünen üyeler:


 
Samsat Haber @ Fahrettin ÇELİK

MKPortal ©2003-2008 mkportal.it

Haber Siteleri