Son mesaj - Gönderen: Editör - Çarşamba, 01 Şubat 2017 09:01
Bazı insanlar alçak gönüllüdür, bazıları da alçak olmaya gönüllüdür...
Köşe Yazıları

Köşe YazılarıDR. AHMET KIYMAZTARİKAT, İSLÂMÎ CEMAATLER VE TASAVVUF [ Arama ]

TARİKAT, İSLÂMÎ CEMAATLER VE TASAVVUF
Başlık TARİKAT, İSLÂMÎ CEMAATLER VE TASAVVUF
Tarih 20.09.2017
Gönderen Editör

 

TARİKAT, İSLÂMÎ CEMAATLER VE TASAVVUF

HAKKINDA BİRKAÇ SÖZ

 

Ülkemizdeki tarikatlar ve İslâmî cemaatlerle ilgili çok sözler söylendi, söyleniyor. Tarikatlar ve İslâmî cemaatler, yüzyıllar öncesinde olduğu gibi, günümüzde de övüldü, övülmektedir; yerildi, yerilmektedir. Artı veya eksisi ile söylenen ve yazılanlarda gerçek payı da yok değil.

Evet, doğrudur... En buhranlı 12. ve 13. yüzyıllarda tarikat mürşitlerinin manevî himmetleri ve kitlelerin ruhlarını canlı tutmaları yönüyle büyük görevleri olmuştur. Hoca Ahmet Yesevî'den başlayan sonraki yüzyıllarda Şah-ı Nakşibendî'nin liderliğinde NAKŞİBENDÎLİK, Mevlana'nın liderliğinde MEVLEVÎLİK, Hacı Bektaş-ı Velî'nin liderliğinde BEKTAŞÎLİK, Hacı Bayram-ı Velî'nin liderliğinde BAYRAMÎLİK, Abdulkadir Geylanî'nin liderliğinde KADİRÎLİK, Ahmet Er Rufaî'nin liderliğinde RUFAÎLİK gibi pek çok tarikatın ve İslâmî cemaatin ülkemizin dinî, sosyal ve kültürel hayatına zenginlikler kattığı bilinmektedir. İslâmiyet'in özünün korunmasında her bir tasavvuf büyüğünün müspet anlamda büyük manevî etkilerinin bulunduğu da inkâr edilemez. Ve inanıyorum ki, yukarıda adı geçen ve geçmeyen pek çok manevî tasavvuf ereninin de "LEDÜN İLMİ" ne sahip olmanın getirdiği güçle, toplumsal meselelerin çözümünde müspet tesirleri büyük olmuştur.

Öbür taraftan bilinen bir gerçek de şu dur ki, tasavvufun büyükleri olarak tabir edilen insanların belki de hepsi, aynı zamanda müritlerinden veya kendilerine bağlı görülen insanlardan esas itibariyle çok da memnun kalmadıkları, tarihî anekdotlarla bizlere kadar gelmiştir. Hacı Bayram-ı Veli'nin Sultan 2. Murat'a "2,5 müridimiz vardır." demesinde yatan sebep de bu yönüyle iyi tahlil edilmelidir, diye düşünmekteyim.

Günümüzün "Allah dostları" olarak tanımlanan, eski tarikatların devamı niteliğindeki tarikat ve İslamî cemaatlerin liderlerinin de milletin ekserisinden, hatta kendi müritlerinin ahlâk, edep, İslâmî yaşayış ve tavırlardan çok memnun olmadıklarını da hissediyor, gözlemliyorum. Lâkin, tasavvufun temelinde var olan "Cemal" sıfatından dolayı, hiçbir insana, hiçbir müride "gelme!" diyemediklerinden, bugün zalim olanın yarın müslim, mümin ve takva ehli olma ihtimalinden dolayı, gönüllerini açtıklarını da hissediyor ve gözlemliyorum.

***

Üzerinde önemle durulması gereken nokta ise şudur:

Günümüzün tarikat ve cemaatleri de sivil toplum örgütü niteliğindedir ve ülkemizin diğer sivil toplum örgütlerinde olduğu gibi sayfaları bembeyaz değildir. 30 yıldır hep söyleye geldiğim bir düşüncem vardır ki, TARİKATLAR VE İSLAMÎ CEMAATLER, KİTLELERİ YÖNLENDİRME GÜCÜ YÜKSEK TOPLUMUN TEMEL GERÇEKLERİNDEN BİRİDİR. Dolayısıyla, reddedilemez ve görmezden gelinemez. Bu temel gerçeği, bizler kadar uluslar arası güç odakları, ülkemizde ve bölgemizde siyasal, mitolojik ve iktisadî menfaatleri bulunan ülkeler ve uluslar arası servisler de kabul etmektedir. Bu nedenle, özellikle 17. yüzyıldan sonra millet ve devlet düşmanları, tarikatlar ve cemaatler üzerinde olağanüstü hince ve sinsice oyunlar kurmaktan geri durmamıştır, kanaatindeyim.

OSMANLI DEVLETİ'NİN YÖNETİM KADROSUNU BOZMAK İSTEYENLER, nasıl ENDERUN'dan mezunların müspet anlamda yetişmesini engelleme gayreti içinde bulundularsa; nasıl Amasya, Harput, Tarsus, İzmir, İstanbul gibi pek çok şehirlerimizde Amerikan kolejleri aracılığıyla Türk ve İslâm düşmanlarını büyütme ve yayma politikası güttülerse; nasıl Türk ve Müslüman gibi görülen, lâkin gerçekte Türk ve Müslüman olmayan bürokrat ve siyasîlerin ülke yönetiminde etkin ve yetkin insanlar olmasını sağlama gayreti içinde bulundularsa; tarikat ve İslamî cemaatlerin içine de bizden gibi görülenleri ustaca yerleştirmek suretiyle devletimize ve milletimize düşmanlık yapmaktan geri durmamışlardır, inancındayım.

Hiçbir Müslüman kardeşimi karamsarlığa itmek gibi bir düşüncem olamaz. Hiçbir Müslüman kardeşimin tasavvuf aleyhinde veya tasavvuf büyüklerine karşı saygısızca tutum içinde olmasını istemek gibi bir düşüncem de olamaz. Lâkin, bilinmelidir ki, SON 250 YILDIR, HER ALANDAKİ BOZULMAMIZIN ARKASINDA BULUNAN SEBEPLERDEN BİRİ DE yüksek düzeyde ihlaslı ve İslâm'ın özünden ayrılmayan tasavvuf temsilcilerinin azlığı veya yokluğudur.

Özellikle, din serbestliğinin arttığı; elde tespih, başta sarık, sırtta cüppe ihale peşinde koşulduğu son çeyrek yüzyılda (Rahmetli Turgut ÖZAL döneminden sonra), "Tarikat ehliyim", "Cemaat mensubuyum." diyen insanların çokça arz-ı endam ettiği günümüz toplumunda, tasavvuf ve tarikat mensuplarına yönelik daha dikkatli yaklaşımların gerekliliğini vurgulamanın da bir toplumsal görev olduğunu söylemeliyim.

Ve yine üzerine basa basa ifade etmeliyim ki, günümüzün tarikat ve İslâmî cemaatlerin, özellikle büyük kitlelere hitap edenlerin belki de tamamında birinci adam olmazsa ikinci adamın, ikinci adam olmazsa üçüncü adamın küresel sermayenin veya uluslar arası servislerin temsilcileri olarak düşünüyorum. Bugün, Fethullah Gülen cemaati, nasıl FETÖ (Fethullahçı Terör Örgütü) olmuşsa, bir başka cemaat veya tarikatın başka bir isimle gelecekte terör örgütü görülmesi de muhtemeldir, kanaatindeyim.

***

Şu gözlemimi ve hissimi de paylaşmanın gerekli olduğu kanaatindeyim:

Son bir yıldır, Fethullah Gülen cemaatine mensup kimi insanların -şimdilik- adını vermek istemediğim başka tarikatlar ve cemaatler içinde filizlenme gayreti içinde olduklarını da seziyorum, gözlemliyorum. Şüphesiz ki, bu düşüncemiz, insanlarımızda korku ve şüphe oluşturmamalı; tasavvuf  anlayışına ve mutasavvıflara devamlı ve değişmez bir önyargıya götürmemeli. Bununla birlikte, kiminle, kimlerle beraber olunduğu konusunda da bilinçli Müslümanların daha dikkatli ve uyanık bulunması dileğimizdir. BİLİNÇLİ MÜSLÜMAN, ŞÜPHELİ OLMALI, YALNIZ EBEDÎ VE DEVAMLI ŞÜPHEDEN KURTULMALI; Kur'an-ı Kerim, Sünnet-i Seniyye, İcma-yı Ümmet ve Akılla Kıyas yapmasına rağmen şüphelerinden kurtulamıyorsa, o cemaat ve tarikattan uzaklaşmalı ve dikkatli olmalıdır, diye düşünmekteyim.

Sağlıklı muhakeme ve "FURKAN" özelliğine sahip olabilmek için de MİLLÎ TARİH ve MİLLÎ KÜLTÜR bilgisine ulaşılmalı, bilgi ve bilincin önemi kavranmalıdır. Yani, okumalıdır; mahallenin, köyün ve şehrin muteber ve mutemet insanlarıyla istişare yapılmalıdır. Ve hepsinden önemlisi, "İNSAN" olmalı; "ÖLMEDEN ÖNCE ÖLEBİLECEK" nitelikte ruh yücelmesine ulaşılmalıdır. Tabiî, ne kadar mümkünse...

Yörelerinde en itibarsız, en itimatsız insanların parti teşkilâtlarında görev aldığı; il, ilçe ve belde başkanı olduğu; vekil seçildiği, bürokrat ve televizyon yorumcusu bulunduğu bir ülke ortamında bu mümkün müdür? Mümkündür...

"Rabbim, isterse; sular büklüm büklüm burulur; sırtına Sakarya'nın Türk tarihi vurulur."

***

Pek çok tarikat ve İslâmî cemaatten dostu olan; pek çok tarikat, cemaat ve cem törenlerinde misafir olarak bulunmuş bir kardeşiniz olarak şunu ifade etmek isterim: Hepsinde de kıssadan hisse niteliğinde alacağımız öğütler vardır. Hepsinin de görünürdeki niyet ve hedefleri KUR'AN'dır, SÜNNET'tir, İSLÂM'dır. Lâkin, yorumlama, tavır ve ahvâlde sorunlar yok değildir. Niyetleri ve hedefleri güzel olana sözümüz yoktur. Lâkin, sinsi emeller peşinde ülkemizin bölünmez bütünlüğü, devletimizin ebed müddet yaşatılması hakkında art niyetli olanları bilebilecek ve sezebilecek duyarlılığa sahip olmazsak büyük tehlike var demektir.

İki temel konu hakkında dikkatli olunursa, inşallah meselenin çözüleceği kanaatindeyim:

1. İslâmî cemaat ve tarikat mensupları, tarikat ve cemaatlerden REFERANS alarak siyasetçi ve üst düzey bürokrat olmamalı. Çünkü, Tasavvuf'la siyaset ve bürokrasi birlikte yürümez. Yürümüş olsa idi, Fatih Sultan Mehmet'i "Osmanlı hükümdarı" ve "İstanbul fatihi" olarak değil; bir "tekke şeyhi" olarak tanımlar ve bilirdik. 

2. İslâmî cemaat ve tarikat mensupları, TARİKAT ve CEMAAT ALTINDA holding ve kartelleşme yolunda bulunmamalı. Çünkü, para hırsı ile tasavvuf birlikte yürümez. Yürümüş olsa idi, "15 Temmuz Darbesi" nin gerisinde Fethullah Gülen cemaatini görmez ve bilmezdik.

Aziz milletimin, toplumsal sorunlarımızı değerlendirme ve çözümlemedeki yüksek feraset ve basiretine güveniyorum. En zor şartlarda ve umulmadık zamanlarda ecdadına yakışır tavır alacağı konusunda zerre kadar endişe taşımıyorum. Tarikat ve cemaatler konusunda da millet, ülke ve insanlık menfaatine en uygun duruşu göstereceğine inanıyorum.

Konu derin ve söylenecek çok söz var. En iyisi sanırım kişisel ve toplumsal yarara uygun "okumak" ve "akıllı düşünmek"tir. Rahmetli Erol GÜNGÖR'ün "İslâm Tasavvufunun Meseleleri" kitabını, bu yönden önemli görmekteyim.

Selâm ve saygılar...

Prof. Dr. Ahmet KIYMAZ

Oyu Puanı: 4 - Ortalama: 5

Yorum Gönder Değerlendir
Yorumlar

Bilgiler
Burda 1175 Yazı Kayıtlı
Enfazla Bakılan: ESKİ SAMSAT’I ÖZLÜYORUM
Enfazla Değerlendirilen: FAHREDDİN AKTAŞ HAKK’A YÜRÜDÜ

Köşe Yazıları Bölgesini Gezen: 3 (0 Kayıtlı Üye 3 Ziyaretçi ve 0 Bilinmeyen Üye)
Görünen üyeler:


 
Samsat Haber @ Fahrettin ÇELİK

MKPortal ©2003-2008 mkportal.it

Haber Siteleri