Son mesaj - Gönderen: Editör - Çarşamba, 01 Şubat 2017 09:01
Bazı insanlar alçak gönüllüdür, bazıları da alçak olmaya gönüllüdür...
Köşe Yazıları

Köşe YazılarıNAİF KARABATAKBir kabine girdim ki… [ Arama ]

Bir kabine girdim ki…
Başlık Bir kabine girdim ki…
Tarih 28.05.2017
Gönderen Editör

Naif Karabatak

 

Bir kabine girdim ki…

 

Doğrusunu söylemek gerekirse bugüne kadar bakanlar kurulu listesinde ‘isimleri’ hiç önemseyenlerden olmadım ama ‘liyakat’ı çok önemsedim.

 Kabine, yani Bakanlar Kurulu muhtemelen bugün açıklanacak. 550 vekil değilse de, AK Partili vekillerin hiç değilse yarsının beklentisi kabineye girmektir.

Peki kabine nedir?

Kabine, “kabi” sözcüğünden türemiş, “kabi’ne”dir. Farklı bir anlamı “gündüz” demektir.

Doktorların muayenehanesinde “soyunma” bölümüne de “kabin” deniyor, tuvaletlere de “kabin” deniyor.

Gündüz” ve “soyunma”yı esas aldığımızda, kabine, esasında halkın karşısına çıkmak, hesap vermek, hesap verebilir duruma gelmek olarak da değerlendirmek mümkün.

Kabinede yer alan bakanlar, netice itibariyle, halkın kaynaklarını, halk için harcayan önemli bir icra organının başında bulunanlardır.

Yani “astığım astık, çaldığım düdük” diyenlerin yeri değil.

Başında bulunduğu teşkilatın kaynaklarını yakınlarına peşkeş çekme yeri de değil.

Kabineye girmek, bu açıdan büyük bir sorumluluk gerektirir, vebali çok büyüktür.

Buna uyan kaç bakan var, o ayrı bir tartışma konusu.

Ama dünyanın her yerinde bakanlar, yani kabine de bulunanlar benzer şekilde çalışır.

Türkiye 16 Nisan referandumundan sonra yeni sisteme adım adım geçiyor.

Yeni sistemde başbakan yok, kabine, yani bakanlar kurulu Cumhurbaşkanına bağlı.

Kabineyi “soyunma kabini” olarak aldığımızda, cumhurun başı olan ve aslında yeni tabirler Devlet Başkanı diyeceğimiz makama hesap verme yeri olarak da alabiliriz.

Bakan, kendisine bağlı olan teşkilatta yaptıklarını ve yapacaklarını kabine toplantısında anlatacak.

Sadece anlatmakla kalmayacak, verileri de konuşturacak.

Bazen iddialar gündeme gelecek, onları savunacak.

Bazen kendisinin istekleri olacak, gerek yasal düzenleme gerekse ödenek yönünden talebinin karşılanmasını isteyecek.

Aslına bakarsanız kabinede yer almak, belli bir birikim, liderlik vasfı ve atandığı bakanlıkla ilgili derin bilgileri gerektirir.

Bakanlıklarda her ne kadar “işi götüren” bürokratlarsa da, eğer bakan işi bilmiyorsa “kukla” olmaktan öteye gitmez ve hesap vermesi, hesap sorması da çok zor olur.

Bütün bu zorluklarına karşın, kolaylıkları davar.

Her vekilin gönlünde bir kırmızı plaka aşkı yatar.

Havası var, forsu yerinde, satabileceği kadar caka satabiliyor.

Eğer bakan olan kişi kendini taşımayı bilmiyorsa, o makamı babasının çiftliği gibi kullanmakla kalmaz, kendisine doğuştan verilmiş bir hak olarak bile görebilir.

Cumhuriyetin ilk yıllarında halkı aşağılayan, horlayan, onlara sinek kadar değer vermeyen bakanlar vardı.

Burnundan kıl aldırmayan, kasım kasım kasılan ve halkı aşağılayan bu bakanlar da halkın oyuyla seçilmişti, öyle veya böyle…

Kabineye girmek, sadece vekiller için önemli değil, yakınları için de çok önemli…

Hatta vekilin doğduğu ya da yaşamını sürdürdüğü kentler için de çok önemli.

Kabine girmek, hamama girmeye benzer, terlersin, bütün kirlerin ortaya çıkar…

Ama buna rağmen “beklentisi” olan aile yakınları veya kentliler, “bize daha fazla kıyak geç” isterler…

Henüz göreve başlamadan “kayırma” isteyen bir kitleyle karşılaşırsınız.

Başka bakanların iltimasını kınayanlar, kendi bakanlarının iltimasını beklerler.

Çifte standart hayatımızın her alanında var.

Bir belediye başkanı yolsuzluk ettiğinde kıyameti koparanlar, kendi belediye başkanlarının kendilerine yol vermesini isterler.

Siyasi rakiplerinin her icraatını didik didik edip, bir usulsüzlük arayanlar, kendilerine yapılan usulsüzlüğü hak olarak görebilirler.

Belki de çalmayan yoktur, fırsatını henüz bulamamış olanlar vardır…

Bugün kabine listesi açıklandığında, benim adıma rastlarsam, inanın ürperirim; bu kadar vebalin altına ben nasıl girer, halka nasıl hesap verir, en önemlisi de “kul hakkıyla” ötelere göç eder miyim diye…

Böyle bir kaygısı olmayanların “görev aşkı”nı biz ne çok gördük, ne çok şahit olduk ve ne çok iğrendik, bir bilseler…

 

Tweetimden seçmeler

"Ben bir garip insanım, ne tahtım var, ne tacım.

Tut elimden Allah'ım, yalnız sana muhtacım.

(Necip Fazıl Kısakürek..)

Rahmetle anıyoruz...

Oyu Puanı: 0 - Ortalama:

Yorum Gönder Değerlendir
Yorumlar

Bilgiler
Burda 1175 Yazı Kayıtlı
Enfazla Bakılan: ESKİ SAMSAT’I ÖZLÜYORUM
Enfazla Değerlendirilen: FAHREDDİN AKTAŞ HAKK’A YÜRÜDÜ

Köşe Yazıları Bölgesini Gezen: 1 (0 Kayıtlı Üye 1 Ziyaretçi ve 0 Bilinmeyen Üye)
Görünen üyeler:


 
Samsat Haber @ Fahrettin ÇELİK

MKPortal ©2003-2008 mkportal.it

Haber Siteleri